14 Ekim 2007 Pazar

maliye bürökrasisinde yol

Maliye bürokrasisinde yol ayrımı... Arıoğlu ayrılabilir Okan Müderrisoğlu'nun yazısı

10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in iade ettiği atama kararnameleri yeni dönemde Köşk'ten birer birer çıkmaya başladı. Doğrusunu isterseniz Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün onayı ile Gelir İdaresi Başkanlığı'na Osman Arıoğlu'nun, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı'na Birol Aydemir'in getirilmesi, gecikmiş bir hakkın tesliminden ibaret. Maliye Teftiş Kurulu'na Cemal Boyalı'nın, Bütçe Genel Müdürlüğü'ne Naci Ağbal'ın atanmasını da aynı şekilde değerlendirmek lazım. Lakin 60. Hükümet, Maliye bürokrasisinde yol ayrımının da habercisi oldu. Öyle ki kulisler, Osman Arıoğlu'nun kısa süre içinde veda edeceği haberiyle çalkalanıyor. 2002 yılı seçimlerinde siyasi yasaklı görünen Tayyip Erdoğan'ın, İstanbul'dan kendi yerine önerdiği Kemal Unakıtan'ı 5 yıl önce fark eden bürokrat Arıoğlu idi. Vergi Barışı başta olmak üzere Unakıtan damgası taşıyan kritik icraatlarda Arıoğlu'nun katkısı büyüktü. Ancak zamanla dengeler değişti. Arıoğlu, mensup olduğu Hesap Uzmanları Kurulu'ndaki güçlü desteğini kaybetti. Buna, Maliye Müsteşarı Hasan Basri Aktan'la mesafenin açılması eklendi. Vergi performansındaki gerileme, bazı uzlaşmalarla ilgili gerilimler, siyasete atılma arzusunun dışa yansıması değerlendirmeleri değiştirdi.

Bugün gelinen noktada Maliye Bakanı Unakıtan'ın,

"Eli sopalı bir Gelir İdaresi Başkanı"

istediği konuşuluyor.

Arıoğlu'nun, özlük hakkı açısından önemli sonuçlar doğuran asli atama kararnamesinin ardından emekliye ayrılması bekleniyor. Yurtdışı görev önerisini kabul etmeyen Osman Bey için özel sektör ve mali müşavirlik seçenekleri masada duruyor. Arıoğlu'nu onore edecek şekilde kamuda bir başka görev arayışı da sürüyor. Akif Ulusoy, Mahmut Vural ise Gelir İdaresi'nin müstakbel patronları olabilir.

Bu makama sürpriz isim olarak Vergi Konseyi Başkanı Mustafa Uysal da düşünülebilir.

Baş ağrıtan rapor

Öte yandan Maliye Bakanlığı, IMF'nin hazırladığı bir rapor nedeniyle hayli huzursuz. O rapor, Hesap Uzmanları'nı ayağa kaldırdı bile. Çünkü IMF, tartışmalı kadro değerine rağmen bir yandan Büyük Mükellefler Vergi Dairesi'nin hesap uzmanları ve müfettişlerle takviye edilmesini önerirken diğer yandan doğrudan bakana bağlı çalışan uzmanları Gelir İdaresi'nin çatısı altında toplamayı zorunlu kılıyor. Hatta, aybaşındaki Yüksek Planlama Kurulu Toplantısı'nda, Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakcı, IMF'ye verilen sözleri hatırlatıp "DENETİMİN BİRLEŞTİRİLMESİ"nden söz edince devreye Başbakan Erdoğan giriyor. Bakan Unakıtan'a dönerek, "Kemal Bey, bitirelim artık bu işi. Geçen dönem yapılmadı, yine karşımıza çıktı" mesajı veriyor.

Hesap uzmanlarının, bağımsız kimliğini zedeleyen IMF reçetesi adeta bir kapana dönüşüyor. Maliye'nin seçkin kadrolarını tatmin eden çözüm bulunmazsa ne Gelir İdaresi'nden beklenen fayda elde edilebilir ne de kayıtdışı ile mücadelede hedeflenen sonuçlara ulaşılabilir.

4 Eylül 2007 Salı

bomba

BOMBA
BOMBA Kebapçıya bak kebapçıya
Bir varmış bir yokmuş
Adana’da bir cemaat veya tarikat mensubu son yıllarda daha da çokçok hızlı büyüyen bir kebapçı varmış…
Bir gün bir arkadaşı bilmeden istemeyerek kebapçıyı incelemeye alır…
İnceleme sonunda aman Allahım birde ne görsünler her taraf Naylon fatura.
Tabi incelemeyi yapan arkadaş firmanın kebapçı arkadaşa ait olduğunu bilmiyor.
Ta ki rapor tutup savcılığa suç duyurusunda bulunana kadar.
Bu aşamadan sonra eli kolu uzun kebapçı arkadaş boş durur mu, raporu tutan şahsı hem emekliliğe zorluyorlar hem de tayinini çıkarıyorlar…
Haydi bilin bakalım bu kebapçı kim?
Eminim ki şu anda yazımı okuyan herkes kim olduğunu bilmiştir.
Ama ben yinede bilmeyenler olabilir düşüncesiyle yakın zamanda sizlere belgeleriyle bu kepapçının kim olduğunu açıklayacağım.
Beni izlemeye devam edin. Karlı çıkan siz olursunuz…
ŞAŞIRDIM MI Fırldak Kubi
GÜNÜN HAYVANI Tilki
GÜNÜN SÖZÜ Ne yapayım arkadaş bir türlü istediğim ilgiyi göremiyorum

Eklenme Tarihi: 27.08.2007 OKTAY RİFAT

9 Ağustos 2007 Perşembe

Toroslarda

Toros Dağları'nda
Toroslar...
Toroslar...
Zülfü Livaneli
Zülfü Livaneli
Başı dumanlı Toros Dağları'ndan, koyaklardan, yaylalardan, çam ormanlarının arasından geçiyoruz.

Aşağıda, gökyüzünün rengini yansıtarak Akdeniz'e doğru akan Göksu.

Karaman üstünden Ermenek'e gidiyoruz.

Bir Toros sevdalısı olan Fikret Ünlü ve değerli dostlar Ersin Arıoğlu, Bülent Tanla, Memduh Hacıoğlu, mühendis Necati Yağcı ile birlikteyiz.

İçinden geçtiğimiz çıldırmış doğa, bana durmadan türküler hatırlatıyor:
“Irak derler Karaman'ın ilini
Köprüsü yok geçemedim selini
Menevşe yaylanın perçem belini
Lale sümbül bürüsün de gidelim.”

Her dönemeçte karşımıza bir dağ yamacı, bir orman, bir vadi, bir pınar çıkıyor.

Binlerce Anadolu türküsünün neden dolayı “şu karşıki dağda”, “şu karşı yayladan” diye başladığını daha iyi anlıyorum.

Sertavul'da bizi dostlar bekliyor.

Sağolsunlar, dünyada çok ender bulunan domalan mantarlı bir ziyafet sofrası hazırlamışlar. Söz güzel, sohbet güzel, hava güzel. Dost yürekli insanlarla her şey daha da güzel.

Sonra ver elini Ermenek. Toros Dağları'nın nazlı ecesi.

Orada da dostlarla buluşma, sohbet, türkü, şarkı.

Derken ertesi gün gezi amacına ulaşıyor:

Balkusan Köyündeyiz. Bu dağ köyü, 729 yıl önce Karaman Oğlu Mehmet Bey'in “Divanda, dergahta, bergahta” Türkçe konuşulmasını emrettiği köy.

Önce Karaman beylerinin Orta Asya izleri taşıyan sade mezarlarını ziyaret ediyoruz.
Sonra köy meydanında tören başlıyor.

Ne yazık ki Türkiye'deki her törene damgasını vuran gariplik burada da yaşanıyor:
Bir protokol tribünü, bir de halkın oturduğu bölüm.

Böylece yönetici-halk ayrımı daha baştan vurgulanmış oluyor.

Halka bakıyorum, köylülere bakıyorum, pırıl pırıllar. Yüzlerce kişi içinde bir tek türbanlı yok. Yaşlı kadınların başı köy usulü, gelişi güzel atılmış, aşağıya doğru kaymış baş örtüleriyle örtülü. Genç kızların saçları açık.

Ama protokol tribünündeki bürokrat hanımların arasında iki üç türbanlı var.

Bu manzara, Türkiye'deki türban dramını ortaya koymaya yetiyor da artıyor bile.
Sonra konuşmalar yapılıyor.

Bu bölgede bir milli kahraman gibi karşılanan Fikret Ünlü, çocukluğunu anlatan, yarpuzlarla, koyaklarla, yaylalarla ve özlemle dokunmuş şiirini okuyor. Karacaoğlan'ın torunu olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.

Türkçe'nin böylesine hırpalandığı bir dönemde, Karamanoğlu geleneğini yaşatan bu törenden mutlu ve umutlu olarak ayrılıyoruz. Akşam üstü Cumhuriyet Gazetesi'ne üçüncü bombanın atıldığı haberi geliyor.

O aydınlık Toros güneşi gölgeleniyor gibi oluyor. İçimizdeki kuşku tohumları bir kez daha tedirgin ediyor bizi.

Acaba bu bombalar sonun başlangıcı mı, yoksa bir başlangıcın sonu mu diye düşünmeden edemiyoruz.

(Vatan-14.05.2006)

11 Mayıs 2007 Cuma

GEL BEBECİGİM

ALINTI


minicik kuzucuğum benim..

mavişim yavrucuğum benim .

yıllar yılı özlemindeyim.

nerelerde kaldın bebeciğim
gülen gözlerine hasretim;

bal dudakların süsler hayellerim ,

miniciğim ,küçücüğüm,yavrucuğum


en büyük hayalim ;

en gerçek duamsın ;

allahımdan tek dileğim

küçücüğüm yavrucuğum

bir gelsen bebeciğim ;

hasretimi bitiriversen ;

kucağımda uyutsam ;

ninnilerle büyütsem ...

ah dualarımdasın bebeciğimm



yumuk yumuk ellerine ,

pamuk gibi tenine

mis kokulu terine

hasretim yavrucuğumm

senin birtek gülüşüne ,

o güzel bakışına ,

hele bir de anne deyişine

kurban olurum bebeciğim

ilk emeklediğin ana,

yürüyüşüne ,sesine ,

hasretim bebeciğim .

geleceğim dedin gelmedin ,

binbir umutla bekledim

seni kaybetmek ölümden beterdi .

anneciğin seni heran beklerdi



sevgim sonsuzdu ,

ummanları,kıtaları bırak

dünyalara bedeldi .

sesini duymak için nelerden geçerdim

hasretim sana bebeciğimm

hadi bekletme gel artık annene bebeciğim.


hülya göde

28 Nisan 2007 Cumartesi

GÜNÜN KARIKATÖRÜ


Salih Memecan, gündeme damgasını vurdu
Sabah gazetesi çizerlerinden Salih Memecan'ın 'Yeni oluşum hemen işe koyulur' karikatürü cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili son günlerdeki gelişmelere özetlerken gündeme damgasını vurdu.

27 Nisan 2007 Cuma

BENSIZ YASAMAYA ALISACAKSIN




BENSIZ YASAMAYA ALISACAKSIN

Yavaş yavaş
Kayıp gidecek yıllar
Avuçlarından,
Tutamayacaksın.
Zaman
İçecek koca ömrü bir yudumda,
Benden uzaklarda,
Yalnızlığı alıp koynuna
Uyuyacaksın.

Nasıl bir duygudur aşk?
Coşmak aynı yatakta / bir ırmak gibi?
Sarmaş dolaş / sabahlamak geceyi?
Öpmek / sıcak dudakları?
Sevişmek ne?
Unutacaksın.
Koyduğun hiçbir şey
Yerinde olmayacak / yokluğumda,
Sap saman karışacak birbirine,
Bağbozumu
Başlayacak bahçelerinde
Dalların üşüyecek,
Rüzgârda titreyecek.
Tipiye yakalanmış kuş gibi
Donacaksın.

Fotoğraflar olacak
Tek tesellin,
Anılar dostun.
Geçmişte kalan aşkımızı
Dinlediğin şarkılarda bulacaksın.
Aylar sonra
Yeni bir baharı
Muştulayan kuşlar
Öterken sabah serinliğinde,
Açacaksın
Uykuya terkettiğin gözlerini / bensiz
Ve yapayalnız.
Sol yanında sevdiğin
Olmayacak yatağında,
Duvarlarına
Anılarımız sinmiş odanda,
Yalnızlığınla kalacaksın.
�Olmaz� deme sevgili!
Yaşayacaksın bir gün bu yalnızlığı,
Yokluğumu
Soğumuş avuçlarında,
Damarlarında duyacaksın.
Çekip gideceğim sonunda / uzaklara,
Bir gün / bensiz
Yeni sabahlara uyanacaksın,
Ağlayacaksın.
Soracaksın kendine:
�Ben nerde yanlış yaptım?� diye.
Bulsan da yanıtını
Yararı yok sevgili!
Geç kalmış olacaksın.....
Şimdiden hazırla kendini / yokluğuma,
Bir gün
Bensiz yaşamaya
Alışacaksın.
Kâmuran Esen

Zindandan Mehmede mektup

Zindandan Mehmed'e Mektup

Zindan iki hece. Mehmed'im lafta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de geri adam, boynunda yafta...
Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
Kavuşmak mı?.. Belki... Daha ölmedim!

Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yol da tutuktur hapse düşeli...
Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!

Bir alem ki, gökler boru içinde.
Akıl, olmazların zoru içinde
Üstüste sorular soru içinde.
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?

Bir idamlık Ali vardı, asıldı;
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil...

Müdür bey dert dinler, bugün "maruzat"!
Çatık kaş... Hükümet dedikleri zat...
Beni Allah tutmuş kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz dilekçem...
Anlamaz! ruhuma geçti bilekçem!

Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekün içinde yazıl ve çizil!
İnsanlar zindanda birer kemmiyet;
Urbalarla kemik, mintanlarla et.

Somurtuş ki bıçak, nara ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
Yalnız seccademin yönünde şefkat
Beni kimsecikler okşamaz madem
Öp beni alnımdan, sen öp seccadem!

Çaycı getir ilaç kokulu çaydan!
Dakika düşelim, senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan
Karıştır çayını zaman erisin
Köpük köpük, duman duman erisin!

Peykeler, duvara mıhlı peykeler
Duvarda, başlardan yağlı lekeler
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler...
Duvar, katil duvar yolumu biçtin
Kanla dolu sünger... Beynimi içtin

Sükut... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar
Tek nokta seçemez dünyadan nazar
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı habersiz miyiz?
Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?

Ses demir, su demir ve ekmek demir...
İstersen demirde muhali kemir.
Ne gelir ki elden, kader bu, emir...
Garip pencerecik, küçük daracık;
Dünyaya kapalı, Allah'a açık

Dua, dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış
Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu
İplik ki incecik, örer boşluğu

Ana rahmi zahir, şu bizim koğuş
Karanlığında nur, yeniden doğuş...
Sesler duymaktayım; Davran ve boğuş!
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!

Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!

1961
Necip Fazıl Kısakürek

SÜRGÜNÜM


Sürgünüm
Her gün yeni bir yangında hayatım
Acılardan acılara sürgünüm
Sende başlar sende biter isyanım
Yalnızlıktan yalnızlığa sürgünüm
Ateş olsan, duman olsan kar etmez
Giden gider yollar geri getirmez
Bu talih de seni bana yar etmez
Ayrılıktan ayrılığa sürgünüm
Işık seçtim gözlerini gönlüme
Yorgan gibi çekip gittim üstüme
Kimliğimden, adresimden kime ne
Sokaklardan sokaklara sürgünüm
Yetmiyor ah isyanlarım yetmiyor
Dağda sürgün, taşta sürgün bitmiyor
Hasret bana pusu kurmuş bekliyor
Gecelerden gecelere sürgünüm.
Ahmet Selçuk İlkan

  • Hasretinden Prangalar Eskittim
  • Seni, anlatabilmek seni.
  • İyi çocuklara, kahramanlara.
  • Seni anlatabilmek seni,
  • Namussuza, halden bilmeze,
  • Kahpe yalana.
  • Ard-arda kaç zemheri,
  • Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
  • Dışarda gürül-gürül akan bir dünya...
  • Bir ben uyumadım,
  • Kaç leylim bahar,
  • Hasretinden prangalar eskittim.
  • Saçlarına kan gülleri takayım,
  • Bir o yana
  • Bir bu yana...
  • Seni bağırabilsem seni,
  • Dipsiz kuyulara,
  • Akan yıldıza,
  • Bir kibrit çöpüne varana,
  • Okyanusun en ıssız dalgasına
  • Düşmüş bir kibrit çöpüne.
  • Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
  • Yitirmiş öpücükleri,
  • Payı yok, apansız inen akşamdan,
  • Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
  • Seni anlatabilsem seni...
  • Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
  • Üşüyorum, kapama gözlerini...

26 Nisan 2007 Perşembe

Atama değil 270 şiddetinde deprem

Yalçın DOĞAN
Atama değil 270 şiddetinde deprem

MALİYE Bakanlığı tarihinin en büyük toptan atama listesi.

Bu atama filan değil. 270 şiddetinde deprem. Geçen hafta, hepsi birden aynı anda.


Tam 270 vergi denetmeninin yeri değiştiriliyor, 270 vergi denetmeni görev yaptıkları yerlerden alınarak, başka yerlere atanıyor.

Maliye Bakanlığı içinde yıllardır varolan denetim elemanları hesaplaşmasında son perde mi, yoksa AKP'nin vergi toplamaktan vazgeçtiğinin ilanı mı?

DENETİMDE YÜZDE 80

Maliye müfettişleri, hesap uzmanları, gelirler kontrolörleri ve vergi denetmenleri. Onlar devletin vergi inceleme elemanları.

Yaptıkları iş aynı. Ancak, gelmiş geçmiş siyasal iktidarlar, bu elemanlara farklı davranıyor. Biri geliyor, hesap uzmanlarından yana tavır alıyor, öteki geliyor, maliye müfettişlerini kolluyor.

Hepsi aynı işi yapıyor, ama bir farkla. Toplam vergi incelemelerinin yüzde 80'ini vergi denetmenleri yapıyor. Yük onların sırtında.

AKP zaten kazanç üzerinden vergi almaya niyetli değil. ÖTV, KDV gibi, harcama üzerinden vergi alıyor. Yani en adaletsiz vergiden yana.

Oysa, vergi kaçağının, kayıt dışı ekonominin üzerine gidilmesi gerek. Vergi denetmenleri işte bunu yapıyor. Bu çabanın ödülü gecikmiyor, AKP onları hallaç pamuğu gibi atıyor.

Bir anda 270 vergi denetmeni yer değiştiriyor.

DAVA HAZIRLIĞI

Toplam 2700 vergi denetmeni var. 1700'ü yardımcı. Bin asil elemandan 270'inin yeri değiştiriliyor. Büyük kıyım.
Oysa, geçen yıl kabul edilen yasayla, denetim elemanlarında rotasyona son veriliyor. Ama, şimdi yine de, rotasyon.
Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı, kararı 657 sayılı Personel Yasası'na göre uyguluyor.
Kararın yasal dayanağı bulunmadığı gerekçesiyle, yerleri değiştirilen vergi denetmenleri dava açmaya hazırlanıyor. Gelir İdaresi Başkanlığı aleyhine.
Toplamında milyarlarca liralık tazminat davaları.
Devlet, kendini ayakta tutan elemanlarıyla kavga ediyor.

İKİ ŞEY

İki şey seni "vasıflı insan "yapar:
1_ İradeye hakim olmak
2_ Uyumlu olmak

İki şey sana "e değer" katar:
1_ Hitabet ve diksiyon eğitimi almak
2_ Anlayarak hızlı okumayı öğrenmek

İki şey seni geri bırakır:
1_ Kararsızlık 2_ Cesaretsizlik
İki şey seni kaşif yapar:
1_ Vasıflı çevre 2_ Birazcık delilik
İki şey senin ömür boyu boşa kürek çekmemeni sağlar:
1_ Baskın yeteneği bulmak
2_ Cidden sevdiğin işi yapmak

İki şey başarının sırrıdır:
1_ Ustalardan ustalığı öğrenmek
2_ Kendini güncellemek

İki şey başarıyı mutlulukla beraber yakalamanın sırrıdır :
1_ Niyetin saf (halis) olması
2_ Ruhsal farkındalık

İki şey seni milyonlarca insanlardan ayırır:
1_ Problemin değil çözümün parçası olmak
2_ Hayata ve herşeye yeni (özgün,orijinal,farklı)bakış
açısıyla yaklaşabilmek.

İki şey gelişmeyi engeller:
1_ Aşırılık (mübalağa,abartı,ifrat,tefrit)
2_ Felaket odaklılık

İki şey çözüm getirir:
1_ Tebessüm (gülümseme,sırıtma veya kahkaha değil!)
2_ Sükut (susmak)

İki şey"kalitesiz insan"ın özelliğidir:
1_ Şikayetçilik 2 _Gıybet,dedikodu
İki şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer:
1_ Bakış açısını değiştirmek
2_ Empati yapmak (muhatabın yerine kendini koymak)

İki şey yanlış yapmanı engeller:
1_ Şahıs ve olayları akıl ve kalp süzgecinden geçirmek
2_ Kul hakkından korkmak

İki şey seni gözden düşürür:
1_ Demagoji (laf kalabalığı)
2_Kendini ağıra satma (övme, vazgeçilmez gösterme, vb. ..)

__.