30 Eylül 2012 Pazar

Sizin kurumda da, işportacı tipi müfettiş var mı?


Türkiye’de Müfettiş gerçeği ya da denetçiliğe giden yollara döşenen taşlar
2003 yılından itibaren en fazla konuşulan konuların başında Teftiş Kurullarının kaldırılmasına ilişkin tartışmalar gelmektedir. Özellikle Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanunun getirdiği en önemli yeniliklerden birisi denetime getirilen bakış açısıydı. Ancak, bu Kanun dönemin Cumhurbaşkanınca veto edildiği için kanunlaşması mümkün olmamış, Hükümet de bu konuda ısrar etmemişti.
Bu Kanunun Denetim başlıklı 38 inci maddesinde; “Denetim; kamu kurum ve kuruluşlarının faaliyet ve işlemlerinde hataların önlenmesine yardımcı olmak, çalışanların ve kuruluşların gelişmesine, yönetim ve kontrol sistemlerinin geçerli, güvenilir ve tutarlı hale gelmesine rehberlik etmek amacıyla; hizmetlerin süreç ve sonuçlarını mevzuata, önceden belirlenmiş amaç ve hedeflere, performans ölçütlerine ve kalite standartlarına göre; tarafsız olarak analiz etmek, karşılaştırmak ve ölçmek; kanıtlara dayalı olarak değerlendirmek, elde edilen sonuçları rapor haline getirerek ilgililere duyurmaktır.”şeklinde tanımlanmıştı.
Yine bu Kanunun Denetimin kapsamı ve türleri başlıklı 39 uncu maddesinde; “Kamu kurum ve kuruluşlarında iç ve dış denetim yapılır. İç denetim; hataların önlenmesi, risk ve zayıflıkların belirlenmesi, iyi uygulama örneklerinin yaygınlaştırılması, yönetim sistemlerinin ve süreçlerinin geliştirilmesi amacıyla yapılan denetimdir.
Dış denetim; kamu kurum ve kuruluşlarının hesap verme sorumluluğu çerçevesinde bütün faaliyet, karar ve işlemlerinin, kurumsal amaç, hedef ve plânlara ve kanunlara uygunluk yönünden incelenmesi ve sonuçlarının değerlendirilmesidir.
Kamu kurum ve kuruluşlarının iç ve dış denetimi; hukuka uygunluk, malî denetim ve performans denetimini kapsar:
a) Hukuka uygunluk denetimi; eylem ve işlemlerin ilgili kanun, tüzük, yönetmelik ve diğer mevzuata uygunluğunun,
b) Malî denetim; gelir, gider ve mallara ilişkin hesap ve işlemlerin doğruluğunun, malî tabloların tasdikinin ve mali sistemlerin,
c) Performans denetimi; yönetimin bütün kademelerinde gerçekleştirilen faaliyet ve programların plânlanması, uygulanması ve kontrolü aşamalarında ekonomikliğin, verimliliğin ve etkililiğin,
Denetlenmesini ifade eder.”hükümlerini görüyoruz.
Bu Kanunun Denetlemeye yetkili kurumlar başlıklı 40 ıncı maddesinde ise; “İç denetim, kamu kurum ve kuruluşlarının kendi yöneticileri veya kurumun üst yöneticisinin görevlendireceği iç denetim elemanları tarafından yapılır.
Merkezî idareye dahil kurum ve kuruluşlarla il özel idareleri, belediyeler ve bunlara bağlı kuruluşlar ve mahallî idare birliklerinin dış denetimi kanunla belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde Sayıştay tarafından yapılır veya yaptırılır, sorumluların hesap ve işlemleri kesin hükme bağlanır. Bu amaçla Sayıştayın teşkilât yapısı içinde özel ihtisas daireleri oluşturulabileceği gibi, bölge düzeyinde birimler kurulabilir.
Mahallî idareler, bunların bağlı kuruluşları, işletmeleri ile mahallî idare birliklerinin malî işlemler dışında kalan diğer idarî işlemleri; idarenin bütünlüğüne, kalkınma plânı ve stratejilerine, merkezî idare tarafından belirlenen standart, ilke ve politikalara uygunluğu açısından İçişleri Bakanlığı tarafından da 18 inci maddenin ikinci fıkrasına göre kurulacak rehberlik ve denetim birimi marifetiyle denetlenir.
Köyler ile köylerin kendi aralarında kurdukları birlikler, mülkî idare amirleri eliyle denetlenir.
Kamu kurum ve kuruluşlarının denetimleri konusunda Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununda yer alan hükümler saklıdır.” hükümlerine yer verilmiştir.
Ancak, bu Kanun hükümleri yürürlüğe giremediği için uygulama alanı bulamamıştı. 5018 sayılı Kanunla birlikte ise iç denetçi ve iç denetim birim başkanlıkları uygulamaya girmişti. Başarılı örnekleri olmakla birlikte iç denetimde istenilen sonuca ulaşıldığını iddia etmek oldukça zordur.
Değişik zamanlarda çıkarılan KHK’lerla Teftiş Kurulları yerini Rehberlik ve Teftiş Başkanlıklarına bırakmıştır. Ancak, kimi kurumlarda hala Teftiş Kurulu Başkanlıkları hiçbir şekilde değişikliğe uğramadan devam etmektedir. Rehberlik ve Teftiş Başkanlıklarının oluşturulduğu kurumlarda ise rehberlik yerine denetim ön plana çıkmıştır. Sadece isim değişikliğinin ve görev alanına rehberlik hizmetlerinin eklenmesi icra edilen görevde ciddi bir değişikliği beraberinde getirememiştir.
Teftiş Kurullarında yaşanan en dramatik gelişme
Bu konuda en dramatik gelişme Sağlık Bakanlığında yaşanmıştır. Sağlık Bakanlığı Müfettişleri 663 sayılı KHK sonrası Sağlık Denetçisi olarak atanmışlardır. Bakana bağlı olarak görev yapan müfettişlerin Sağlık Denetçisi olarak atanmaları ve bazılarının Bakana bağlılıklarının sona erdirilmeleri adeta şok etkisi oluşturmuştur.
Birçok bakanlıkta da benzer durumlar oluşmuştur. Ancak, hiçbirisinde Sağlık Bakanlığında yaşanan ki kadar ağır olmamıştır. Ayrıca, Müfettiş unvanının denetçi olarak değiştirilmesi ve müşterek kararnameyle atanma dışında tüm yetkileri korunmuş ve bakana bağlı olarak görev yapmaları aynen muhafaza edilmiştir. Sağlık Bakanlığında ise tam bir travma yaşanmıştır.
Bir konuda farklı sonuçlar doğuran iki ayrı rapor yazılabilir mi?
Teftiş Kurulu Başkanlıklarının en fazla eleştirilen yönü zaman zaman imha ekibi olarak görev yapmalarıydı. Elbette toptan yaklaşmak bu camiaya karşı haksızlık olacaktır. Bunun karşısında hiç kimse de kendisini sütten çıkmış ak kaşık gibi hissetmemelidir. Şayet bir müfettişin dikkat ve özenle hazırladığı bir rapor bazılarının hoşuna gitmediği için başka bir müfettişe veriliyor ve tam tersi yönde bir sonuç içeren bir rapor hazırlanabiliyorsa burada bir sorun olmadığını hiç kimse iddia edemez. Bir konuda farklı iki rapor nasıl olabilir diye sakın düşünmeyin. Örnekler o kadar çoktur ki sıralamaya kalksak herhalde sayfalar yetersiz kalır. Hatta birçok müfettiş kendi meslektaşının yazdığı raporlardan utanır hale gelmiştir. Ama gerçekler bütün acısına rağmen maalesef değişmiyor.
Mukadder sonu maalesef Teftiş Kurulları kendileri hazırlamıştır
Mukadder sonu maalesef Teftiş Kurulları kendileri hazırlamıştır. Bu yazıyı okuyan müfettiş kökenliler kendi çalıştıkları Teftiş Kurullarında istenildiği şekilde rapor yazabilecek müfettişleri isim isim çıkarabilirler. İşte bu tıynette olan müfettişler maalesef kurullarda yalnız bırakılamadı ve gün geçtikçe sayıları çoğaldı. Bu müfettişler işleri kolaylaştırmaya başladılar. İşini hakkıyla yapan bir müfettişin zülfi yare dokunan raporları Teftiş Kurulu Başkanlarınca iade edilmeye başlandı. Raporunda ısrar eden müfettişlerin karşısına istenilen nitelikte rapor yazan müfettişlerle çıkıldı veya Teftiş Kurulu Başkanları müfettiş görüşlerini bir kenara iterek Başkanlık görüşü oluşturmaya ve bu görüşleri onaya sunmaya başladılar.
Önemli olan husus istenilen sonuca ulaşılması olduğu için ayak bağı olan müfettişler her kurumda istenmeyen personel grubuna sokulmuştur. Bilinen bu gerçek karşısında kimsenin başkalarını suçlamaya hakkının olmadığını düşünüyoruz. İçlerindeki çürük elmaları temizleyemeyen Teftiş Kurullarının sızlanmaya hakları olmasa gerektir. İstenilen raporu yazdıktan sonra ister müfettiş olun isterseniz denetçi olun.
Doğruları yazan müfettişlerin sıkıntıları
Kamuda öyle bir noktaya gelinmiştir ki her şartta vicdanlarının sesini dinleyen ve bildiklerinden şaşmayan müfettişlerin işleri her geçen gün zorlaşmıştır. Hatta uzun süren turnelerden dolayı evlerine dönemeyen müfettişler oluşmaya başlamıştır. Bütün müfettişler çok iyi bilirler ki müfettişleri cezalandırmanın çok sayıda yöntemi vardır. Bunlar arasında en bilinen yöntem müfettişin çok sayıda teftiş göreviyle görevlendirilmesi ve zamanında yetiştiremediği için de disiplin cezası ile cezalandırılması yöntemidir. Maalesef birçok müfettiş bu yöntemle hizaya sokulmaya çalışılmıştır. İşportacılar gibi her konuda istenildiği gibi rapor yazan müfettişler maalesef işlerini vicdanlarına göre yapanları zora sokmuştur.
Haksız yere müfettişlerin döktürdüğü gözyaşı
İdarelerin en fazla tiksinti duyduğu aynı zamanda da vazgeçemediği müfettiş tipi işportacı tipi müfettişlerdir. Yani her türlü rapor yazmaya teşni olan müfettiş tipleridir. Bu ifadelere hiç kimsenin kızmaya veya öfkelenmeye hakkının olmadığını düşünüyoruz. Sırf idarelerin imha etmek isteyip de bu tür müfettişler marifetiyle imha ettiği personellerin sayısı hiç de azımsanmayacak miktardadır. Bu tür teftişlere maruz kalan personellerin ve ailelerinin çektiklerini kimse bir kenara koyamaz. Ya da çok vahim suçlar işlediği halde korunan ve kollanan personellerin de miktarı azımsanmayacak miktarlardadır. Bütün bu olup biten olaylar karşısında her kesin şapkasını çıkarıp nerede hata yapıldığını araştırması ve bu hatalardan ders çıkarması gerekmektedir. Hiç kimse kızmasın biz aynadaki yansımaları kaleme aldık.
alıntı 
http://www.memurlar.net/haber/290250/