25 Şubat 2016 Perşembe

TURNE DÖNÜŞÜ , HOŞ GELDİN

                                                            



Hoş geldin!
Ayrılık uzun sürdü. 
Özledik. 
Gözledik… 
Hoş geldin! 
Biz bıraktığın gibiyiz. 
Ustalaştık biraz daha taşı kırmakta, dostu düşmandan ayırmakta… 
Hoş geldin. 
Yerin hazır. 
Hoş geldin. 
Dinleyip diyecek çok. 
Fakat uzun söze vaktimiz yok.

 ....YÜRÜYELİM...............



22 Şubat 2016 Pazartesi

Rum Mehmet Paşa


Fatih Devrinin İbn-i Selül’ü: Rum Mehmet Paşa


z

İkili oynayan usta bir oyuncu.
Devşirme ve sözümona müslüman. Zulümde hadsiz bir tip. Hakkında çok şeyler yazılı zulüm olarak.
Herşey Çandarlı Halil Paşa’nın hakkında ki söylentilerle başladı. Çandarlı’nın Bizans’tan rüşvet aldığı ve fetih çalışmalarını yavaşlattığı, hatta engellemeye çalıştığı iddia edildi. Veya bir başka iddiaya göre de Fatih’in küçük yaşlarda elde ettiği sultanlığın ‘Ülke elden gidiyor’ denilerek tekrar babası II. Murad’a verdirilmesi ve bu işin arkasında Çandarlı’nın olduğu haberi onun ileride idamını netice vermişti.
Çandarlı’nın idamı yeni bir başlangıcı da beraberinde getirdi. Artık Devşirme Vezirler dönemi başlayacaktı. Ve ne kadar enteresandır ki, hariciyemiz itibariyle hâlâ etkisini gösteren bir etkiye sahiptir.
Fethullah Gülen’in, tüm dünyada canlı yayın ile izlenilen yeni Bamteli sohbetinde Rum Mehmet Paşa’dan bahsetmesi karşısında herkes ‘bu kim?’ demeye başladı. Özellikle o şahıstan bahsetmesi ve ülke içindeki hassas duruma işaret etmesi açısından oldukça manidardı. ‘Kökü dışarıda kendisi içeride’ bir uzantı yapı kimbilir belkide ta o zamanlar sızmışlardı.
Bu konuda örnek çalışmalardan birisi Mevlüt Uluğtekin Yılmaz’ın kaleme aldığı ‘Osmanlı’nın Arka Bahçesi’ adlı roman. Rum Mehmet Paşa hakkında :
Çandarlı Halil Paşa’nın rüşvet ve ihanet ile suçlanması, Vüzera’nın Türklerden seçilmemesini doğuracaktı. Yeni dönem devşirme vezirlerin en çok ses getireni ve sinsi olanı ise kuşkusuz Rum Mehmet Paşa idi. Müslüman gibi yaşıyordu. Devşirme idi. Fakat İstanbul’a hala gizlice Konstantinapol olarak bakıyordu. Müslüman gibi görünüyordu fakat Bizans’ı hayal ediyor ve Rum’luğa hizmetten kaçınmıyordu. Bu adam Veziriazam Rum Mehmet Paşa’ydı. İstanbul’un yerlisi bir Rum ailenin çocuğuydu, sözde müslüman olmuş, Osmanlı’nın gözünde itibar kazanmış ve Fatih tarafından Vezir-i Azam’lığa getirilmişti.
Fatih’in devletin gelirlerini artırmak istediği bir sırada Rum Paşa, Fatih’e bir ekonomik yöntem sundu (…) : “Bizans’ın klasik maliye araçlarından iltizam ve tekel usulleri idi.  II. Mehmet, Bizans’ın iktidar adayı olabilecek yüksek aristokrasisini büyük ölçüde yok etmişti. İktidar güvenceye alındıktan sonra bunlardan geriye kalanlar arandı ve bulundular. İmparatorluğun gümrük vergileri, maden ocakları vs. gibi en zengin gelir kaynakları bunlara iltizama verildi. Özellikle Paleoglar bu paylaşımda aslan payını almış görünüyorlar. Bunlardan Mesih Paşa gibi Müslüman olmuş ve büyük haslar elde etmiş onların dışında, Hristiyan kalan Paleoglar de çeşitli has ve zeametle ve mukataalar (kiralıklar) elde ettiler. Bunlar Selanik, Serez ve çevresinde sahip oldukları çeşitli iltizamlardan sonra, İstanbul, Galata ve Gelibolu gibi önemli gümrük mukataalarını da ele geçirdiler.
Rumlar için bunları yapan Vezir-i Azam, Türkler içinde tam tersini yaptı. Şöyle ki, Karamanoğullarını dize getirmek için sefere çıktığında Konya ovasında öyle bir katliam yaptı ki, İstanbul’un acısını gerçekten çıkarmak istedi. O devirleri iyi bilen Aşıkpaşaoğlu yazdığı tarihte onun için şöyle diyor: “Rum Mehmet, yürüdü. Larende’ye vardı. Mescitlerini ve medreselerini yaktı, yıktı ve bozdu. Babasının evi gibi harap eyledi. Şehrin kadınlarını ve oğlanlarını soydurdu. Çıplak ettirdi. Larende’den gitti. Vardı, Ereğli’ye çıktı. Ereğli’nin ilini ve köylerini harap eyledi… Rum şeytanı Mehmet Paşa İstanbul’un acısını almak isterdi. “Rum Mehmet Paşa” görevini yapmıştı ama sonu çok kötü oldu. Aşıkpaşaoğlu’nun ifadesiyle  Fatih onu bir gün “it gibi boğdurdu.”   
Rum Mehmet Paşa gibi art niyetlilerce tarihimiz boyunca nice problemlere sürüklendik. Türkiye’de Rum Mehmet Paşa’nın varlığından bahsediliyorsa, bugün geleceğe daha da umutla bakabiliriz. Rum Mehmet Paşa, Fatih zamanının İbni Selül’ü gibiydi zira.
@sgsevgican
(1) KAYNAK : Osmalı’nın Arka Bahçesi (Roman)
Alıntı;http://blog.zaman.com.tr/fatih-devrinin-ibn-i-selulu-rum-mehmet-pasa/
Günümüzde içimizde ne çok Mehmet paşa lar var ibretlik yazı

2 Şubat 2016 Salı

Vergi suçlarında adaletin terazisi

Bu yazıda piyasada naylon fatura olarak anılan SMİYB(sahte muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge) suçlarının soruşturma ve kovuşturulmasında uygulanan yöntemler üzerinde duracağız ve adaletin terazisi kimin elinde sorusuna cevap arayacağız.
SMİYB suçları ekonomik suçlardan kabul edilir. Burada inceleme konusu yapacağımız hususlar tam olmasa da diğer ekonomik suçlar için de soruşturma, kovuşturma ve hükmün oluşturulması açısından geçerlidir.
VUK 359 unca maddede yer alan suçlardan dava açılması
Naylon fatura suçu 213 sayılı VUK’un 359 uncu maddesi ile düzenlemiştir. 359. madde ile düzenlenen suçlar hakkında dava açılması 367 inci madde ile vergi idaresinin mütalaası şartına bağlanmıştır. Cumhuriyet savcıları vergi idaresi mütalaası olmadan 359. madde kapsamındaki suçlarla ilgili dava açamazlar, bu suçlarla ilgili bir duyum alan C. Savcıları ilgili vergi dairesinden konunun araştırılmasını ve mütalaa verilmesini isterler ve davanın açılması “.. inceleme neticesinin Cumhuriyet başsavcılığına bildirilmesine talik… olunur.
Pratikte bu davalar vergi müfettişleri veya yardımcılarının hazırladığı suç raporu ile açılmaktadır. Vergi suçu raporları C. Savcılarının iddianamelerinin dayanağını oluşturur.
Vergi suçu raporuna göre hazırlanan iddianame ile dava açılır, mahkeme davayı kabul eder ve kovuşturma aşaması başlar. Kovuşturma aşamasında sanık veya müdafii savunmalarını yapar delillerini sunarlar. Delillerin sunulması ve tartışılması aşamasından sonra dosya bilirkişiye gönderilir. Bilirkişiler genellikle müfettişlerin hazırladığı suç duyurusu raporlarını doğrulayan raporlar verirler ve sonuç bölümünde de “takdiri mahkemeye ait olmak” gibi klişe  sözlerle suçun oluştuğunu, nadiren de oluşmadığını belirtirler.
Mahkeme bilirkişinin verdiği raporda suç oluşmuştur derse,  cezaya, suç oluşmamıştır derse beraata hükmeder. Prosedür kabaca böyledir. Sanık veya müdafileri bilirkişi raporuna itiraz etmiş ise dosya muhtemelen aynı bilirkişiye gönderilerek ek rapor istenir, istisnai olarak da dosya başka bilirkişiye gönderilir. Sonuç; hakim bilirkişi raporunun sonuç bölümüne göre hüküm oluşturur.
Bu yargılama sürecinde savcı ya da hakim moderator gibidir; işin esasına karışmaz, sadece süreci yönetir
Adaletin terazisi kimin elindedir?
Adaletin terazisi hakimin elinde olmalı ancak ekonomik suçlarda, özellikle SMİYB suçlarında adaletin terazisinin hakimin elinde olduğu tartışılır.. Bu suçlarda adaletin terazisi vergi müfettişi ile bilirkişi arasında gidip gelmektedir.
Vergi suçu raporlarını yukarıda belirttiğimiz gibi vergi müfettişleri veya müfettiş yardımcıları hazırlamaktadırlar. Bilirkişiler ise genellikle SMM’lerden, bazen de YMM’lerden seçilmektedir.[1] Müfettişlerin, vergi  suçlarında bu iki meslekten daha deneyli oldukları, uzmanlık olarak da bu iki mesleğin en azından gerisinde olmadıkları açıktır. Zaten bilirkişilerin SMİYB suçlarında vergi suçu raporlarının aksine görüş bildirmeleri de çok nadir rastlanılan bir olaydır.
Vergi suçu raporlarının % 80 ini kopyala yapıştır, %15 i KDV tabloları ve % 5 somut suçun delilerine ilişkin olur. Bütün bu raporlar önce uzun uzun suçun maddi ve manevi unsurlarını anlatırlar, KDV indirimi raporlarını koyarlar ve çok az da inceleme konusu mükellefle ve mükellefin fatura aldığı mükelleflerle ilgili tespitler vardır. Sonuç bölümünde de suçun sahte fatura kullanma suçunun oluştuğu belirtilir.
Gariplik nerede?
Suçun tanımını yapmak, unsurlarını belirlemek görev ve yetkisi hakimlerdedir. Suçun unsurlarının oluştuğunu tespit ettikten sonra geriye 359 un hangi fıkrasının, hangi bendinin uygulanacağına  gelir. Gelin görün ki vergi müfettişleri bu işi de hakimlere bırakmazlar.
Bilirkişiler:   CMK 63,  “Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına re'sen, Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiinin veya kanuni temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir. Ancak hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözülmesi olanaklı konularda bilirkişi dinlenemez” demektedir.
Görüldüğü gibi yasa koyucu bilirkişiliği “özel veya teknik bilgiyi gerektiren” hallerle sınırlamıştır. Vergi suçu raporlarında olduğu gibi suçun tanımını yapmak, maddi ve manevi unsurlarının tespit etmek gibi bir görev ve yetkileri yoktur, hukuki mütalaa veremezler, ancak pratikte bu kural “takdiri mahkemenin olmak üzere” klişesi ile dolanılmaktadır.
SMİYB suçlarındaki mevcut işleyişin doğurduğu adil olmayan sonuçlar
Hakimin vergi müfettişlerinin suç duyurusu ve bilirkişi raporunun sonuç bölümüne göre karar oluşturduğunu biliyoruz. Bu nedenlerle SMİYB suçlarında verilen hükümlerin ne kadar adil olabileceği suç duyurusu raporlarının ne kadar sağlıklı olduğuna bağlı olduğu için önce bu raporları ve içeriklerini inceleyeceğiz.
Bilindiği gibi SMİYB, sahte veya mahiyeti itibari ile gerçeği yansıtmayan muhasebe belgeleridir. Faturalar satın alınan hizmet veya emtiayı, miktarını, fiyatını gösterir. Faturanın karşılığında hiçbir hizmet veya emtia alınmamış ise fatura sahtedir. Mal veya hizmet alınmakla birlikte içerik yanıltıcı olabilir; alınan hizmet veya malın miktarı gerçeği yansıtmamaktadır, fiyat piyasa gerçekleri ile uyumlu değildir, bu durumda mahiyeti itibari ile yanıltıcı olan bir belge ile karşı karşıyayız.
Vergi suçu raporlarındaki ilk ve önemli olumsuzluk yerinde ve zamanında yapılamayan vergi denetlemeleri ve bu gecikmiş incelemelere dayalı olarak hazırlanan vergi inceleme ve suç raporlarıdır.
Vergi daireleri iş yoğunlukları nedeniyle mükellefleri VUK 113 ve 114. maddelerde düzenlenen 5 yıllık  tarh zaman aşımının son yılında incelemeye alabilmektedir. Vergi suçu raporları üzerinde yapılan incelemelerde anlaşılan sahte fatura düzenleyen mükelleflerin bu belgeleri düzenledikleri tarihten 2 ile 5 yıl aralığında incelendiği, sahte muhteviyatı itibari ile yanıltıcı belge kullanan firmaların ise genellikle zaman aşımımın son yılı, 5. yılda incelemeye alındıkları görülmektedir. Görüldüğü gibi yerinde ve zamanında yapılan bir denetleme yoktur. Danıştay kararlarında yerinde ve zamanında yapılmayan inceleme ve tespitleri ısrarla eleştirmektedir, çünkü yıllar sonra yapılacak vergi incelemeleri ile gerçeğe ulaşılması çok zordur.
Düzenleme tarihinden yıllar sonra sahte belge düzenlediği iddia olunan mükelleflerle ilgili yapılan tespitler sağlıklı olmadığı gibi bu belgeleri kullandığı iddia olunan mükelleflerle ilgili olarak 5 yıl sonra yapılan inceleme ve tespitler bir başka sorundur.
Yanıltıcı belge kullanan mükelleflerle ilgili çoğu kez dayanılan yegane dayanak sahte fatura düzenleyen mükelleflerden yapılan alımlardır. Bir an için fatura veren mükellefin faturalarının sahte olduğunu kabul etsek bile bu durum fatura alan firmanın alımlarının gerçeği yansıtmadığını göstermez. Fatura alan mükelleflerin alımlarının gerçek olmasına karşın fatura veren firmanın faturaları sahte olabilir.
Danıştay E. 2008/7281, K. 2012/2865 ve 23.5.2012 tarihli kararında “Alışların Sahte Faturalarla Belgelendirdiğinin Açık ve Somut Bir Şekilde Ortaya Konulması Gerektiği - Ticari Yaşamda Malı Satın Alan Mükellefin Malı Satanın Vergi Yükümlülüklerini Yerine Getirip Getirmediği Hususunda Bilgisinin Olmamasının Olağan Olduğu” .
Anılan kararında Danıştay, malı satan alan mükelleflerin fatura veren firmalarla ilgili araştırma yapma zorunluluğu olmadığına hükmetmiştir. Kaldı ki yukarıda belirttiğimiz gibi denetlemeler zamanında yapılmadığı için mükellefin fatura aldığı tarihte fatura veren firmada olumsuz bir tespit veya inceleme raporu yoksa mükellef araştırma yapmış olsa bile olumsuz bir sonuç göremeyecekti. Görülen davaların kahir ekseriyetinde yanıltıcı belgeleri kullandığı iddia edilen mükelleflerin alımlarını yaptıkları mali takvim yıllarında sahte olduğu iddia edilen belgelerin düzenlendiği mali takvim yıllarında yapılmış olumsuz bir tespit veya vergi inceleme raporu yoktur.
Varsayımla hüküm oluşturma:     TCK’nın 2/3 maddesi (3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz demektedir.
Kıyas yolu ile hüküm oluşturulamaz.:    YCGK’nun yerleşik kararlarına göre varsayımla hüküm oluşturulamaz.
Kuşkudan sanık yararlanır, “in dubio pro reo”  YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 2011/10-387 K. 2012/75 T. 6.3.2012 kararında “Ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan “in dubio pro reo” yani “kuşkudan sanık yararlanır” ilkesi uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesidir. Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkumiyeti, yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek ulaşılan ihtimali kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına gelir. O halde ceza yargılamasında mahkumiyet, büyük veya küçük bir olasılığa değil, her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmalıdır. Adli hataların önüne geçilebilmesinin başka bir yolu da bulunmamaktadır.”
Fatura veren mükellefin sahte fatura düzenlediği iddiasından fatura alan mükellefin alımlarının gerçeği yansıtmadığı sonucunu çıkarmak kıyas ve yorumla hüküm oluşturmaktan başka bir şey değildir. Suç raporları hiçbir kesinliğe dayanmadığı gibi yerinde ve zamanında yapılmayan gecikmiş incelemelere dayandığı için dayanakları son derece kuşkuludur.
Vergi müfettişlerinin mükelleflere karşı vicdani bir sorumluluğu yoktur. Vergi müfettişleri alelacele yaptıkları incelemelerle sorumluluğu hakimlere bırakmaktadırlar. Hakimler bu sorumluluklarının bilinci ile adaletin terazisini müfettişlere veya bilirkişilere bırakmayıp ellerinde tutmalıdırlar. Aksi halde içeride olan masum insanlar vicdanları yaraladığı gibi adalete karşı güven de azalacaktır.

Alıntı:http://www.adaletbiz.com/vergi-hukuku/vergi-suclarinda-adaletin-terazisi-h29061.html