6 Eylül 2017 Çarşamba

Hiçlik makamı

 Adnan Berk Okan

Bu Hikayeyi Duymuş Olamazsınız

        

Bu Hikayeyi Duymuş Olamazsınız
A
a

Bu Hikayeyi Duymuş Olamazsınız

Hiçlik makamı

Tarih 17 Şubat 1959...

Adnan Menderes'in de içinde bulunduğu THY uçağı, Londra'da inişe geçtiği sırada düşer..
Uçaktaki 21 kişiden 14’ü hayatını kaybetmiştir...
Kurtulan 7 kişiden biri de Adnan Menderes'tir.
Türkiye'ye dönüşünde Sirkeci Garında büyük bir devlet töreni ile karşılanır Menderesi Karşılayanlar arasında CHP Genel başkanı İsmet İnönü bile vardır ama...

En ilginç olay bundan sonra...

Adnan Menderes perona ayak bastığında insanlar yüksek boyutlu bir dalga gibi gidip gelirler..
O sırada kalabalığı eline bıçakla yaran bir adam ensesinden tuttuğu beş-altı yaşındaki bir erkek çocuğunu Başbakan'ın ayaklarının dibine yatırır...
Herkesin şaşkınlıktan kanı donmuştu…
Bu adam, Menderes'in şaşkın bakan gözlerinin içine diktiği gözlerini devirerek: "Seni bize ALLAH bağışladı. İzin ver oğlumu senin için ALLAH'a kurban edeyim" diye bağırır...
Adamla Menderesin bakışmaları esnasında adam bir an şaşkınlığa düşünce, onun bu şaşkınlığını fırsat bilen emniyet görevlileri yetişir ve çocuğu adamın elinden kurtarırlar.

O olaydan tam 18 ay sonra...

Takvimler 17 Eylül 1961'i gösterdiğinde...

Adnan Menderes idam sehpasının merdivenlerini çıkar, titrek adımlarla…
Ölümle yaşamı birbirine bağlayan sandalyenin konduğu masanın ayakları, olması gerekenden daha yüksek...
Cellât gelip… Menderesin ayaklarının altındaki sandalyeyi çeker, tam sekiz dakika sürer...

Şimdi gong!...

Adnan Menders'in ayaklarının altındaki iskemleyi çeken adam kimdi biliyor musunuz?..
Bilmeyenler için söyleyeyim:
Sirkeci Garında çocuğunu Menderes için kurban etmek isteyen adamdı: Üsküdarlı gece bekçisi Kara Kemal (Ayson)...

İnsanoğlu ne yazık ki budur...

Hiçlik Makamı..

Adnan Berk Okan


Adnan Menderes’in Celladı Kimdi Biliyor musunuz? Menderes uçak kazasından sonra yurda dönüşünde kalabalıklar tarafından karşılanır. O sırada kalabalığı eline bıçakla yaran bir adam !

  • Ensesinden tuttuğu beş-altı yaşındaki bir erkek çocuğunu Başbakan’ın ayaklarının dibine yatırır… Herkes şaşkınlıktan ağzı açık şoke olur.
  • Bu adam, Menderes’in şaşkın bakan gözlerinin içine diktiği gözlerini devirerek: “Seni bize ALLAH bağışladı. İzin ver oğlumu senin için! ALLAH’a kurban edeyim” diye bağırır…
  • Adamla Menderesin bakışmaları esnasında adam bir an şaşkınlığa düşünce, onun bu şaşkınlığını gören emniyet görevlileri yetişir ve çocuğu adamın elinden kurtarırlar.
  • O olaydan tam 18 ay sonra… Takvimler 17 Eylül 1961’i gösterdiğinde…
  • Adnan Menderes idam sehpasının merdivenlerini çıkar, titrek adımlarla… Ölümle yaşamı birbirine bağlayan sandalyenin konduğu masanın ayakları olması gerekenden daha yüksek… Cellât gelip… Menderesin ayaklarının altındaki sandalyeyi çeker, tam sekiz dakika sürer…
  • Şimdi gong!…
  • Adnan Menders’in ayaklarının altındaki iskemleyi çeken adam kimdi biliyor musunuz?.. Bilmeyenler için söyleyelim. Sirkeci Garında çocuğunu Menderes için kurban etmek isteyen adamdı: Üsküdarlı gece bekçisi Kara Kemal (Ayson)… du. Hiçlik makamı! Anlayana!
https://akishaber.com.tr/bu-hikayeyi-duymus-olamazsiniz-70436.html

12 Temmuz 2017 Çarşamba

Velev ki miting alanında iki kişiydik…


MURAT SEVİNÇ 
Mehmet Akif Ersoy’un Safahat’ında, Kocakarı ile Ömer şiirinden: “Kenâr-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu, gelir de adl-i ilahi, sorar Ömer’den onu.”
Türkiye’de siyasi polemikler, iktidar ve muhalefet arasındaki atışmalar, giderek bir zekâ testine dönüşmeye başladı. Yaşını başını almış adamlar, kimi yöneticiler, havuzun dolgun maaşlı kalemşorları, Maltepe’deki miting alanında kaç kişi olduğunu hesaplamaya ve muhalefeti mat etmeye çalışıyor. İnternet haberlerinden okuduğum kadarıyla, Devlet Bahçeli’yi dahi imrendirecek hesap yöntemleriyle üstelik!
Başka bir zamanda olsa ilkokul düzeyindeki bu çabaya gülüp geçer insan, ancak gülme isteği de bırakmadılar pek.
Çünkü halihazırdaki ‘hukuk’ uygulamaları, rahatlıkla ‘Miting alanındaki sayının fazla gösterilmesi yoluyla iktidarı yıpratma çabası ve bu yöntemle bilmem ne örgütüyle işbirliği/iltisak’ gibi bir iddiayı ‘iddianame’konusu haline getirebilir. Kim şaşırır?
İşte bu anormallikler nedeniyle, uzunca bir süredir her bilgisayar başına oturduğumda, yazmak istediğim asıl konuyu ertelemek zorunda kalıyorum. Oysa bugün CHP’lilere (aslında bunun altından kalkabilecek tüm partilere), ‘Her bir yurttaşa söz hakkı tanıyan, tüm ülkede irili ufaklı açık hava toplantıları’ öneren bir şeyler yazacaktım. Sonraki yazılara kaldı haliyle!
Miting alanından bir milyon insan olsa ne olur, yüz bin olsa ne olur, bin olsa ne olur ve hatta iki kişi olsa ne olur? O iki kişinin derdinin, tasasının, endişesinin bir değeri yok mu?
Yazıya başlarken, Hz. Ömer’in tavrından hareketle Mehmet Akif tarafından kaleme alınmış sözcükleri özellikle aktarmak istedim. Bunun başlıca iki nedeni var. İlki, bir kesime laik/seküler terminoloji ile bir şey anlatmak mümkün olmuyor.
İkincisi, laik/seküler hukuk kuralları da tarihsel süreçte dinsel kurallardan etkilenmiştir. İç içe geçmişlerdir.
Şöyle açıklamaya çalışayım: Henüz ‘KHK teröristi’ olmadığım zamanlarda derslerde incelediğim örnek temel hak vakalarından biri‘türban yasağı’ sorunuydu. Sonra bir gün, üniversitede türban yasakları sürerken Radikal İki’ye ‘Türban yasağı ayıptır’ başlıklı bir yazı kaleme aldım. Bu yazıda, derste işlediğim ve öğrencinin tartışmasını beklediğim başlıkları özetledim.
Kuşkusuz her özet, biraz sığlıkla maluldür.
Şunları anlatıyordum: Her toplumu bir arada tutan belli başlı kural öbekleri var. Biraz zorlayarak üçe indirgersek, bunlara ‘Ahlak, din ve hukuk’ kuralları diyebiliriz. Laik/seküler düzende hukuk kurallarının diğer ikisinden farkı, arkasında ‘kamu otoritesi’ olması, dolayısıyla farklı bir yaptırımla karşılanmasıdır. Bir kurala aykırılık günah (inançlılar için), diğer kurala aykırılık ayıp (ortalama ahlaki ilkeleri benimseyenler için) ve son kurala aykırılık ise‘hukuksuzluk’ sonucunu doğurur. Hukuka aykırılık, hem dindar olanı ve olmayanı ve hem de ahlaki normları benimseyeni ve benimsemeyeni ilgilendirir. Yaptırımı, uhrevi ya da toplumsal değil, dünyevidir.
Buradan hareketle türban yasağının ‘dini’ açıdan dindarları, ‘ahlaki’ açıdan bunu sorun edenleri, oysa ‘hukuksal’ açıdan herkesi ilgilendirdiğini; türban yasağına ilişkin ‘mahkeme’ kararlarının tartışmalı olduğunu, kişisel olarak yanlış bulduğumu ve AYM’nin 1991 kararının (‘yorumlu ret’ adıyla bilinen) bağlayıcılığının dahi tartışılabileceğini yazmıştım. Peki konu hukuksal açıdan sorunluysa geriye ne kalıyor? Din ve ahlak kuralları. İyi de laik/seküler bir sistemde din kuralları dindarı ilgilendirir.
Ne kaldı? Ahlak kuralları. İşte bu nedenle yazının başlığı ‘Ayıptır!’ idi.
Bunları şu yüzden anlatıyorum. Üç kural öbeği, asırlar boyunca iç içe geçmiştir. İnanç sistemlerinden etkilenmemiş bir hukuk sistemi yok bilebildiğim kadarıyla. İyi ve kötünün, adil olan ve olmayanın, serbest ve yasak olanın kökeninde, asırlarca tanık olunmuş toplumsal/sınıfsal mücadelenin izi var. Toplumsal dediğimiz kategori de, hakim inanışlardan bağışık değil.
Bir örnek daha iyi olabilir: Hırsızlık. Dinen yasaktır, ahlaken ayıptır, hukuken suçtur. Açın kadim dinlerin kutsal kitaplarını ve dinsel ilkelere şöyle bir bakın; tümü olmasa da çoğu, bugün dahi ahlaken kınanan ve hukuken sınırlanmış/yasaklanmış konulardır. Bu topraklardaki ‘yaygın’ inancının kutsal kitabına da göz atın; ayet ve hadislerde, ‘kul hakkı’konusunda neler öğütlenmiş.
Laik/seküler hukuku benimsemiş bir sistemin yurttaşı, o öğütlerden hangisine karşı çıkar?‘Huzuruma kul hakkı ile gelmeyin,’ örneğin. Karşı çıkar mısınız? Cenaze namazında istenen‘helalliğin’, dürüst bir insan için az buz bir yaptırım korkusu olmadığını mı düşünüyorsunuz? O korkunun dünyevi yaşamda bir karşılığı yok mu? Neden bu memlekette dürüstlüğü anlatmak için ‘Müslüman adam’denir (idi!), düşündünüz mü?
Üstelik her yerde var bu tür sıfatlar. Bilmiyordum, daha geçenlerde bir sevgili hocamdan Fransızların da ‘Katolik biri’ dediğini öğrendim. Çünkü o dinin temel ilkeleri de aslında benzer bir ‘ahlak’ öneriyor, müminine.
Benim alanım, konum, ‘Diyanet işleri’ değil. Yüzeysel (Türkiye standartlarında, değil tabii!) bilgimle ahkâm kesecek halim de yok. Söylemek istediğim, şu anda Türkiye’de tanık olduğumuz hukuk yorum ve uygulamalarının, yalnızca laik/seküler ilke ve kurallara değil, toplumu bir arada tutan diğer kural öbeklerine de aykırı olduğu. Yalnızca Türkiye toplumundan değil, her birinden söz ediyorum. Tel tel dökülmek, her halde böyle bir şey!
Daha önce de (yine gevezelik ettiğim bir yazıda!), rahmetli babamın çok dindar biri olduğunu yazmıştım.
‘Müslüman bir adamdı’ anlayacağınız! Rahmetli, adımı Ömer koymak istemiş, Hz. Ömer’den etkilendiği için; ancak üç kızdan sonra gelince rahmetli yengemin ısrarıyla ‘Murat’ olmuşum. Kız olsaydım adım ‘Yeter’ olacaktı demek ki!
Rahmetli, canımı yalnızca bir kez yaktı. İlkokula henüz başlamışken, bir gün okul kaldırımında bir gümüş künye/bilezik bulup koşarak babama getirmiştim. Büyük sevinçle! Babam kulağımdan tuttu, o kaldırıma dek eli kulağımda yürüttü ve künyeyi bulduğum yere bıraktırdı. ‘Başkasının malına el uzatılmaz’ diyerek.
İnancına aykırı bir şey yapmıştım. Çocuk halimle nasıl etkilendiysem, yıllar sonra ‘hak-hukuk-adalet’ çalışır ve anlatırken hep aklımın bir köşesinde kaldı bu can acıtan öğüt! Kuşkusuz hikâyeyi çok manasız bulanlar olacak.
Öyledir de belki, bilmiyorum. Buna mukabil benim için önemli olan, babamın, toplumu bir arada tutan kural öbeklerinden hiç olmazsa birine karşı duyduğu sarsılmaz sadakati fark etmekti. Kulağıma küpe oldu!
Şimdi bakıyorum da şu parmak hesabı yapanlara.
69 yaşında bir parti lideri, 4oo küsur kilometre yol yürümüş, binlerce insan onu takip etmiş, yürüyüşte her türlü hakarete alkışla karşılık verilmiş, tek bir küfür edilmemiş, tek bir çöp bırakılmamış, ‘Adalet’ sloganı dışında söz işitilmemiş, pazar günü insanlar akın akın miting alanına gelip hep birlikte ‘Adalet’ diyerek haykırmış. Bu zavallılar oturmuş, kendilerinin dahi inanmadığı saçma sapan argümanlarla böylesine devasa barışçıl bir yurttaş eylemini itibarsızlaştırmaya çalışıp kelle sayıyor.
Valilik, işini gücünü bırakmış sabaha karşı aceleyle sayı açıklaması yapıyor vs. Kim bunlar? Dindar olduğu iddiasındakiler. Kim bunlar? Cuma namazı hutbesinde Hz. Ömer kıssası dinlerken gözyaşı dökenler.
Sayı hesaplıyorlar. ‘Biz sizden çoğuz’ diyorlar. Biz kimiz? Siz kimsiniz? 15 Temmuz’da meydanları dolduracaklar başka memleketin insanı mı? Hasta mı bu hesapları yapanlar? Evet hastalar, kesinlikle sağlıklı düşünemiyorlar artık. Kapkaççı kapitalizmin pençesinde, sinekten rezidans çıkarmaya çalışırken rahatsızlandılar.
Kendi mitinglerinde iki milyon sığdırdıkları alana, yalnızca 170 bin sığdırabiliyorlar. Göz göre göre yalan söylüyorlar. Hutbe dinlerken, Hz. Ömer’in özel işleri esnasında devletin mumunu yakmadığına dair davranışını duyduklarında iç geçirip adından miting alanında toplanan kalabalığı hesap etmeye çalışıyorlar. Yazık.
Laik/seküler bir sistemde hukuken bağlayıcı olan, laik/seküler hukuk kurallarıdır. Ahlaki ve dini kurallarla pek çok noktada kesişen, hukuk kuralları. Bir toplumu ayakta tutabilmek için, üç kural öbeğinden hiç olmazsa birine ‘saygı duymak’ zorunluluk. Hiç olmazsa, birine. Tümüne saygısızlık/aykırılık, işte böyle bir manzarayla karşı karşıya bırakıyor seksen milyon yurttaşı.
Velev ki o alanda iki kişiydik. Bir derdi, şikâyeti olan iki kişi. Ne yapacaksınız şimdi?
Alıntı http://www.sanalbasin.com/bankacilikta-uluslararasi-kurallara-veda-bddk-ozkaynak-hesaplamalarini-degistirdi-19948221/
http://www.diken.com.tr/velev-ki-miting-alaninda-iki-kisiydik/

23 Haziran 2017 Cuma

Tilki adaleti nasıl öğrendi?


Bir aslan, bir eşek ve bir tilki beraberce av partisi düzenlemiş. Heyecanlı bir kovalamacadan sonra koca bir geyiği öldürmüşler.
Hepsi acıkmış, iştahla geyik etini yemeyi bekliyor.
Aslan “Gel bakalım eşek kardeş” demiş “Ganimeti âdil bir şekilde böl, hepimiz hakkımızı alıp yiyelim. Yoksa açlıktan öleceğim.”
Eşek, geyiği üç eşit parçaya bölerek “En adaletli taksim budur” derken öfkelenen aslan kükreyerek atılıp, bir pençede onu cansız yere sermiş.
Aslan daha sonra tilkiye dönerek “Hadi tilki kardeş, sen şu geyiği âdil bir şekilde ikiye böl de yiyelim” demiş.
Eşeğin akıbetini gören tilki, kendisine küçücük bir parça ayırıp, gerisini “Aslan payı” olarak bırakmış.
Aslan bu taksimi beğenerek “Sen çok âdil birisin yaa tilki kardeş, sana böyle adaletli bölüşmeyi kim öğretti?” diye sormuş.
Tilki, yerde yatan eşeğe şöyle bir göz atarak:
“Sevgili aslan beyefendi” demiş “Şu cansız eşeğe bir bakmak, bu dünyanın adaletini öğrenmeye yetiyor!”
alıntı
http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/rahmi-turan/kilicdaroglunun-iddiasi-muthis-1904568/

15 Haziran 2017 Perşembe

STALİN İN TAVUĞU





STALİN EN SADİST CİNAYETLERİNİ PLANLADIĞI ÇALIŞMA ODASINA
YAKIN DOSTLARINI TOPLAMIŞ SOHBET EDİYORDU.
VOTKA ŞİŞELERİNİN BİRİ GİDİP, DİĞERİ GELİYORDU.
KAFALAR İYİCE DUMANLANMIŞTI.
STALİN KAN ÇANAĞINA DÖNMÜŞ GÖZLERİNİ ETRAFINDA
DALKAVUKLUK YARIŞINA GİRMİŞ ADAMLARINA ÇEVİREREK SORDU:
“SAÇINI İHTİLALDE, HALK İÇİNDE, DEVLET YÖNETİMİNDE,
BROKRASİDE AĞARTMIŞ DOSTLARIM…
SÖYLEYİN BAKALIM HALKIN YÖNETİME BAŞ EĞMESİ,
KAYITSIZ ŞARTSIZ İTAAT ETMESİ İÇİN YÖNETİCİLER NE YAPMALI,
NASIL DAVRANMALIDIR?”
HER DUMANLI KAFADAN BİR SES ÇIKTI.
KİMİSİ ADALETTEN, HAKTAN SÖZ ETTİ.
KİMİSİ DEMOKRASİDEN.
KİMİSİ SÜRGÜNDEN, İDAM SEHPASIN’DAN, HAPİSTEN BAHSETTİ.
KİTLESEL CİNAYETLERİN DEHA ÇAPINDAKİ KATİLİ STALİN,
BEĞENMEDİ ADAMLARININ İZAHATLARINI.
BİR KADEH DAHA VOTKA ÇEKEREK ŞÖYLE DEDİ:
“YÖNETİMİ ELİNE GEÇİREN HÜKÜMDARIN TANRIDAN PEK FARKI YOKTUR!
HALKIN KARŞINIZDA BAŞ EĞİP DURMASI İÇİN NE YAPMANIZ GEREKTİĞİNİ
DURUN DA ŞU BEYİNSİZ KAFALARINIZA ÇİVİ GİBİ ÇAKAYIM…”
HEMEN HİZMETÇİLERİ ÇAĞIRIP EMRETTİ.
“ÇABUK BANA BİR TAVUK GETİRİN…”
ACELEYLE BİR TAVUK KAPIP GETİRDİ ADAMLARI.
STALİN, KAFALARI İYİCE DUMANLANMIŞ ADAMLARININ
GÖZLERİ ÖNÜNDE BAŞLADI CANLI CANLI TÜYLERİNİ YOLMAYA TAVUĞUN.
BÜTÜN TÜYLERİ YOLUNUP CASCAVLAK KALAN TAVUĞU
ODANIN ORTASINA SALIVERDİ.
“ŞİMDİ İZLEYİN BAKALIM NEREYE GİDECEK BU ŞAŞKIN TAVUK…”
ZAVALLI TAVUK BU AZAPTAN KAÇIP KURTULAYIM DİYE
ARALIK KAPIDAN DIŞARI CANIMI ATAYIM DİYOR,
SOĞUKTAN TİR TİR TİTRİYOR…
MASALARIN ALTINA GİRİYOR, KÖŞELİ MASA AYAKLARI CANINI YAKIYOR.
DUVAR DİPLERİNE KOŞUYOR TELEKSİZ TÜYSÜZ KANATLARI
YARA BERE İÇİNDE KALIYOR.
ŞÖMİNEYE YAKLAŞIYOR TÜYSÜZ DERİSİ KAVRULUYOR.
ÇARESİZ TÜYLERİNİ YOLAN STALİN’İN BACAKLARI ARASINA
SAKLANIP SIĞINIYOR…
O ZAMAN STALİN, CEBİNDEN BİR AVUÇ YEM ÇIKARIP
ÖNÜNE TANE TANE ATIVERİYOR YOLUNMUŞ TAVUĞUN…
YEMLENEN TAVUK, STALİN NEREYE YÖNELSE PEŞİNDEN KOŞUYOR…
AĞIZLARI BİR KARIŞ AÇIK KALAN DOSTLARINA BAKIP,
POS BIYIKLARININ ALTINDAN GÜLEREK ŞÖYLE DİYOR STALİN:
“GÖRDÜNÜZ MÜ, HALK DEDİĞİNİZ TOPLULUK BU TAVUK GİBİDİR.
TÜYLERİNİ YOLUP AL VE SERBEST BIRAK…
O ZAMAN YÖNETMEK KOLAY OLUR…”
STALİN’İN SOFRA DOSTLARI HAYRETLER İÇİNDE KALIP
“VAY ANASINA BİRADER, ADAMDAKİ AKILA BAK…”
DİYE BAŞLARINI SALLADILAR…
BU OLAY, GERÇEKTEN OLMUŞ MU?
YOKSA, UYDURULMUŞ BİR ÖYKÜ MÜ BİLMEM AMA
“STALİN’İN TAVUĞU” DİYE BİR TABİR VAR…

9 Haziran 2017 Cuma

katma-deger-vergisinde-ingiliz-modeli-mi

Haftaya,
 “Katma Değer Vergisinde İngiliz Modeli Geliyor, Dertler Bitiyor”
şarkısı ile başladık.
 Sayın Maliye Bakanı, Gümrük Bakanı açıklamalar yapıyor, iş dünyası yaşa, var ol sesleri ile destek veriyor. Hal böyle olunca; bütün gazetelerin ekonomi sayfalarında İngiliz KDV Sistemi ile ilgili haberler, oranlar havalarda uçuşmaya başladı. Bir gazete dışında, diğer bütün gazetelerde yer alan İngiltere'deki genel KDV oranı okuyuculara yanlış iletildi.

İNGİLİZ KDV SİSTEMİNİN ÖZELLİKLERİ NELERDİR?
İngiltere'de Katma Değer Vergisinde 3 farklı oran uygulanmaktadır. Genel oran 1978 yılında yüzde 8 iken, 2011 yılında yüzde 20 oranına yükseltilmiştir. İngiltere'de katma değer vergisi oranı 1977'den 2017 yılına kadar ortalama yüzde 16,61'dir. Bazı mal ve hizmet gruplarında yüzde 5 KDV oranı uygulanmaktadır. Enerji tasarrufu sağlayan ev araç gereçleri, çocuk koltukları gibi bazı mal ve hizmetler bu orana tabidir.
Sıfır oran ise; çoğu gıda, kitap, gazete, çocuk giysi ve ayakkabıları, motosiklet kaskı ve AB dışı ülkelere ihraç edilen malların büyük çoğunluğuna uygulanmaktadır.
İngiltere'de işletmeler tarafından indirim müessesi yolu ile yansıtılamayan, yani işletmeler üzerinde kalan KDV tutarı beyannamenin verildiği tarihten itibaren 10 gün içinde şirketlerin banka hesaplarına havale yapılmaktadır. Eğer bu ödeme geciktirilirse, firmalara ek ödemeler gündeme gelmektedir.
İşletmeler belirlenen tutar ve hata payının üzerinde hesap hatası yaparlar ise; geri ödeme hakkını kaybediyorlar.
TÜRKİYE'DE TEMEL SORUN İADELERİN ZAMANINDA YAPILMAMASIDIR…
Sayın Ağbal, “Daha basit, sade, büyük ölçüde tüketimi vergileyen, vatandaşın üzerinde ilave finansman yükü getirmeyen bir KDV sistemini Türkiye'ye kazandıracağız. Oranlardan çok şikayet alıyoruz. Sistem özellikle yatırım ve üretim tarafında ciddi finansman maliyetleri üretiyor. Bugün ikinci 100 liralık KDV'nin yüzde 60'ını 2.000 firmadan alıyoruz, oysa 2.5 milyon KDV mükellefi var” demektedir.
Katma Değer Vergisi, üretimin her aşamasında yaratılan değeri vergilendiren ve nihai tüketici üzerinde kalan bir tüketim vergisidir. Teorik tanım olmakla birlikte; ülkemizde mal ve hizmet üretiminde yüklenilen KDV oranı ile, mal ve hizmet tesliminde hesaplanan KDV oranının farklılığı nedeniyle; KDV yükü nihai tüketici yerine, mal ve hizmet üreten üzerinde kalmaktadır. Katma Değer Vergisi'nin yarattığı finansman yükünü hızlı bir şekilde ortadan kaldırmak için Yeminli Mali Müşavir Raporu ile iade, indirimli teminat uygulaması, hızlandırılmış iade sistemi ve İhtisas Vergi Daireleri gibi çeşitli yöntemlere rağmen bu süreç, bir türlü hızlanamamıştır.
İadelerin gecikme nedenleri;
– Devlet mükellefi potansiyel suçlu olarak görmekte,
– Sakıncalı mükellefler listesi uygulamasında yaşanan kargaşa,
– Sahte fatura kullanımının yaygınlığı,
Yukarıdaki 3 nedene ilave olarak, belki de en önemli neden; Maliye'nin, bu iadeleri nakit ödeme dönemlerinde, bütçeden yeterli nakit akış fazlası yaratamamasıdır. Bütçe yılının son 2 ayında teminat mektubu karşılığı nakit iade bile alınamaması en önemli göstergedir.

İngiliz modeli bahanesi ile genel oran yüzde 20'ye çıkartılırsa, sürpriz olmaz
İhracatçılar, müteahhitler, hazır giyimciler ve diğer sektör temsilcileri İngiliz modelini; üstlerinde kalan KDV yükünün beyannamelerin verilmesinden itibaren 10 gün içinde hesaplarına yatırılacağı düşüncesi ile destekliyorlar. Dahilde işleme rejiminin yaygınlaşacağı da diğer beklenti konuları arasında.
Ülkemizde uygulanan genel KDV oranı olan yüzde 18, çok yüksek bir orandır. Mal ve hizmet ticaretinde yüzde 2 – yüzde 3 kârlarla çalışan piyasanın önüne yüzde 18 KDV oranını koyarsanız, hem alıcının hem de satıcının amacı, bu yüzde 18'i bir şekilde iç etmek olacaktır. Menfaat çakışması yerine, menfaat çatışması yaratan müesseselere ihtiyaç vardır.
Yüksek KDV oranı, sahte fatura düzenleme ve kullanma fiillerini zirveye taşımıştır. Kayıt dışı ekonomi, kayıtlı ekonominin yüzde 60'ına ulaşmıştır. Katma Değer Vergisi Kanunu'nun uygulanmaya başladığı 01.01.1985 yılından bugüne hiç KDV ödemeyen mükellefler mevcuttur.
Aslında Maliye Bakanlığı ideal bir KDV sisteminin nasıl olması gerektiğini çok iyi bilmektedir. Ancak bütçe gerçekleri nedeni ile, oranları indirme gücü yoktur. Adaletsiz dolaylı vergiler üzerine kurulan ve tüketiciyi ezen vergi düzenini, mecburiyetten sürdürmek zorunda kalmaktadır.
Maliye Bakanlığı, genel KDV oranını yüzde 18'den yüzde 10'a indirip, ayrıca yüzde 8 ve yüzde 1 KDV oranı uygulanan mal ve hizmet gruplarını tek bir listede toplayıp, uygulanacak KDV oranını da yüzde 2 olarak belirler ise; büyük bir devrim yapmış olur. Yıllar önce hazır giyim sektöründe KDV oranını yüzde 18'den yüzde 8'e indirmiş, bu indirime rağmen bu sektörden aldığı KDV tutarını artırmıştır, bu husus rakamlarla sabittir.
Bu oran indirimleri ile birlikte, hala sisteme dahil olmayan mükellefler süratle tespit edilip, çok ağır yaptırımlara tabi tutulabilirse; çok etkili sonuçlar alınacağını, vergi gelirlerinin azalmayıp, artacağını öngörmek kahinlik olmayacaktır.
Eskilerimiz,
 “Asılacaksan İngiliz ipi ile asıl, basılacaksan Rum dilberi ile basıl…''
derken, “kaliteye” vurgu yapmıştır. İngilizlerin adını kullanıp, vergi oranı artışına bahane yaratmayalım.

3 Mayıs 2017 Çarşamba

ABANOZ, BAŞVURUSUNU YAPTI


Mehmet Abanoz, AK Parti Muş Milletvekili aday adaylık başvurusunu yaptı.
Tarih: 21.2.2015 
 


Mehmet Abanoz, AK Parti Muş Milletvekilliği aday adaylığı başvurusunda bulundu. AK Parti İl Başkanlığına gelen Abanoz’a ilginin yoğun olması dikkat çekti. Abanoz, tek düşüncesinin Muş ve Muşluya hizmet olduğunu belirterek: “Yıllar önce, daha ben öğrenciyken kıymetli devlet adamı ve akıl hocam merhum Vali Recep Yazıcıoğlu, milletime hizmeti ve erdem sahibi olmayı tek gayem haline getirmemi, memleket coğrafyasının her noktasına ayak basacağım bir meslek sahibi olmamı ve hep önce insan diyerek hareket etmemi tavsiye etmişti. Öyle de yaptım. Tüm kariyer çizgimi etkileyen öğütlerini özel ve meslek hayatımın merkezinde tuttum. Devletin görev ve onurlandırmasıyla yaklaşık iki buçuk yılımı yurtdışında inceleme ve eğitim çalışmalarıyla geçirdim. Ondört yıllık kamu hizmeti hayatımda aldığım tüm görevleri sorumluluk bilinci, sevgi ve samimiyetle yerne getirme gayreti içinde oldum. Her kademedeki insanımızın dertlerini dinledim ve problemlerine çözüm bulmaya çalıştım. İnsanların zor anlarında koşulsuz yanlarında bulundum. Doğruya ve hak rızasına ulaşmanın yolunu insana hizmet etmekten geçtiğine hep inandım. Ulusal ve uluslar arası düzeyde edindiğim bilgi, beceri ve devlet tecrübemi yanıma alarak memleketimin değerlerine değer katmak, gencinden yaşlısına, işsizinden çalışanına, öğrencisinden çiftçisine, çocuklarımıza ve hanımefendilerimize kısacası tüm insanımıza güç vermek amacıyla AK Parti Muş Milletvekili adaylığına talibim. Meselelerini ciddi şekilde ele alıp somut çözümler üreterek memleketime ve ülkeme hizmet etmek, insanımıza ümit olmak ve gençlerin geleceklerine yatırım yaparak onlara yeni fırsatlar oluşturmak en büyük idealimdir. İçinizden biri olarak, Fırıncı Akif Abanoz’un ve Nalbur Hacı İlyas Öztürk’ün torunu olarak karşınızdayım. Memleketime hizmete ve sizleri Ankara’da hakkıyla temsile talibim. Allah hepimizi korusun, Allah memleketimizi korusun” dedi.

MEHMET ABANOZ KİMDİR?
1976 YILINDA Muş’ta doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümünü bitirdi. Aynı üniversitede işletme Yüksek Lisansını yaptı. ABD Boston şehri Suffolk Üniversitesinde İş İdaresi (MBA) ve Vergilendirme (MST) alanlarında iki ayrı yüksek lisansını bölüm birincilikleri ile tamamladı. 2001 yılında Maliye Teftiş Kurulu’nda Maliye Müfettişi olarak kamu görevine başladı. Bu görevi sırasında ülke çapında çeşitli inceleme, denetim ve soruşturmalarda bulundu, aynı zamanda Balkan Danışmanlığı da yaptı. 2011 yılında üçlü kararname ile Maliye Başmüfettişliğine atandı. Maliye Bakanlığı’nı ve ülkesini yurtiçi ve yurtdışı komisyon ve toplantılarda temsil etti. ABD başkendi Washington DC’de Maliye Bakanlığı adına inceleme ve çalışmalarda bulundu. Yeminli Mali Müşavir ve Bağımsız Denetçi olan Abanoz, Avrupa Birliği Uzmanıdır. Yayınlanmış bir çok makalesi bulunmaktadır. Çok iyi düzeyde İngilizce bilen Abanoz, evli ve bir çocuk babasıdır. Abanoz Muş’un ticari ve siyasi hayatına önemli katkıları olan bir ailenin üyesidir. Maliye Bakanlığı Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı’nda Başmüfettişlik görevini yürütmekteydi. 
Alıntı
http://www.30nisan.com/haber/abanoz_basvurusunu_yapti-15870.html

25 Nisan 2017 Salı

Semerci

Köyün yaşlı semercisi Bekir usta ölmüştü. Tüm eşekler köy meydanında toplandılar, tepindiler oynamaya başladılar.Yaşlı hasta bir eşek duvar dibinde düşünüyordu. Ona geldiler:

-“Haberin yok herhalde,semercimiz öldü”dediler.
-“Ne olmuş öldüyse?”
-“Artık sırtımız yara bere olmayacak,özgür olacağız”
-“Nasıl bir özgürlükmüş bu!”
-“Semerci olmayınca artık sırtımıza semer yapılmayacak, kırda bayırda istediğimiz gibi dolaşacağız…”
-Yaşlı eşek gülmüş:
-“Şaşarım aklınıza”demiş. -“Bugün sevinçle tepineceğinize,aslında yas tutmalısınız. Bekir Usta iyi kötü sırtımızın ölçüsünü biliyor, bizi rahatsız etmeyecek semerler yapmaya çalışıyordu. Yarın bir acemi semerci getirirler,sırtınız yaradan kurtulmaz. İyisi mi siz semerciden değil, eşeklikten kurtulmanın yolunu arayın. Eşek kaldıkça, sırtınıza bir semer yapan bulunur."

1 Mart 2017 Çarşamba

FIKRA GİBİ

“VEZİRLER huzura çıkmışlar:
Padişahım hazineniz de para kalmadı, yeni vergilere ihtiyacımız var diyerekten… 
Padişah kavuğunun altından kafasını kaşımış:
 Eeee! Ne vergisi koyalım diye sormuş… 
Vezirler: Köprülere adam koyalım, her girenden bir akçe alsınlar! 
Padişah: Tamam demiş. 
 Aradan bir süre geçtikten sonra sormuş vezirlerine: Nasıl, halk hayatından memnun mudur? Herhangi bir şikayet var mıdır? Hiçbir tepki yok sultanım! Ancak gelen para çok az. İyi o zaman köprünün diğer tarafına da bir adam koyun, çıkandan da bir akçe alsın! Aradan yine bir süre geçmiş, padişah tekrar sormuş vezirlerine:
 Var mı halinden şikayet eden? Yoktur efendimiz! Halkının tepkisizliğine hem kızan, hem de para kazandığı için sevinen padişah gürlemiş:
 Köprülerin ortasına da birer adam koyun, geleni geçeni oracıkta becersin! Bu kadar tepkisiz toplum olur mu canım! 
 Aradan birkaç gün geçmiş, halktan yine bir tepki gelmediğini gören padişah tekrar çağırmış vezirlerini. 
Bu nasıl iştir, adamları becerttiğim halde tepki vermiyorlar! 
Bunun nedenini öğrenmek istemiş… 
Halkı dinleyelim hele bir demiş. Gitmişler hep birlikte köprüden geçenlerin yanına… 
Padişah ahaliye sormuş: Halinizden memnun musunuz, var mı bir şikayetiniz? Kimseden ses yok! Padişah tekrar:
 Ulan demiş, taş üstünde taş, omuz üstünde baş komam! Varsa şikayeti olan hemen söylesin. 
Padişah böyle gürleyince arkalardan cılız bir ses duyulmuş:
 Padişahım, o köprünün ortasındaki adam var ya, hani o bizi beceren adam!..
 Eeee! demiş Padişah bir umutla…
" O benim adamımdır, ne olmuş ona? "
Bu kez, cesaret bulan ahalinin çoğunluğu ses vermiş: 
Allah sizden razı olsun biz sayenizde becerilmekten çok memnunuz. 
Ancak akşamları çok kalabalık oluyor, sıra uzuyor, eve geç kalıyoruz. 
Mümkünse köprünün ortasına birkaç adam daha koysanız da sırada beklemesek! 
Padişah konuşmuş: Ey halkım, demek ki siz becerilmek istiyorsunuz, bu iş hoşunuza gitti, öyle mi? 

Tepki göstermekten korkan omurgasız ve yalaka ahalinin hepsi olmasa bile bir kısmı yanıt vermiş: Siz ne emrederseniz biz ‘Evet' deriz sultanım, sayenizde becerilmeye de alıştık!” 

 Kıssadan hisse: Referandumda “Evet” çıktığı takdirde sıra hepimize gelir mi, birileri (her kimler ise!) köprünün ortasına, bu işten hoşlananlar için “Takviye eleman” gönderir mi! Göreceğiz bakalım! Alıntı:http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/emin-colasan/fikra-gibi-3-1706205/

14 Şubat 2017 Salı

Belâlı tavşan!.

Belâlı tavşan!.
Bir tavşan, önüne bir daktilo almış, tak tuk tak tuk bir şeyler yazıyor.. Oradan geçen bir tilki seslenmiş:. “Hey tavşan, ne yazıyorsun öyle?”. “Doktora tezimi yazıyorum.”. “Ha, öyle mi, çok güzel, ne hakkında?”. “Tavşanların tilkileri nasıl yedikleri hakkında!”. “Hadi lan, olur mu öyle şey? Tavşanlar hiç tilki yiyebilir mi?”. “Yerler tabii; Gel istersen sana ispat edeyim.”. Beraberce tavşanın geniş yuvasına girerler. Biraz sonra tavşan tek başına çıkar ve yine daktilosunun başına geçer, tak tuk bir şeyler yazmaya devam eder.. Bir süre sonra oradan geçen bir kurt, tavşanı yazı yazarken görünce merak edip sorar:. “Hey tavşan, ne yazıyorsun?”. “Doktora tezimi”. “Ne hakkında?”. “Tavşanların kurtları yemesi hakkında!”. “Nee? Salak salak konuşuyorsun, kim inanır yahu buna?”. “Gel istersen göstereyim!”. Yine beraberce yuvaya girerler. Tavşan biraz sonra tek başına dışarı çıkar.. Tavşanın yuvasını merak ettiniz, değil mi?. Manzara şudur:. Bir köşede tilkinin kemikleri; Bir köşede kurdun kemikleri;. Diğer köşede ise “Tavşanın doktora danışmanı ASLAN, kürdanla dişlerini karıştırıyor!”.NOT: Dünya karışık. Vuruşan vuruşana; Yukarıdaki fıkrayı günümüzde birbiriyle çarpışan güçlere uyarlarsanız, kimin tavşan, kimin tilki, kimin kurt, kimin aslan olduğunu tahmin edebilirsiniz!Alıntı:http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/rahmi-turan/turk-milliyetcileri-harekete-gecti-1679757/

10 Şubat 2017 Cuma

Vergi Müfettişleri Derneği (Vmd) İstanbul Şube Başkanı Fatih Çevikcan Açıklaması

Vergi Müfettişleri Derneği İstanbul Şube Başkanı Fatih Çevikcan, ekonomi gazetecileriyle düzenlenen buluşmasında, "2011 yılında Vergi Denetimi Kurulu ’nun kurulması ile Sayın Cumhurbaşkanı’mızın bahsettiği kast sistemi büyük ölçüde ortadan kaldırılmıştır" dedi.

Vergi Müfettişleri Derneği (Vmd) İstanbul Şube Başkanı Fatih Çevikcan Açıklaması
Vergi Müfettişleri Derneği İstanbul Şube Başkanı Fatih Çevikcan, ekonomi gazetecileriyle düzenlenen buluşmasında, "2011 yılında Vergi Denetimi Kurulu'nun kurulması ile SayınCumhurbaşkanı'mızın bahsettiği kast sistemi büyük ölçüde ortadan kaldırılmıştır" dedi.

Vergi Müfettişleri Derneği (VMD) İstanbul Şube, ekonomi gazetecileriyle bir araya geldi. Vergi Müfettişleri Derneği İstanbul Şube yönetiminin de hazır bulunduğu İstanbul'da buluşmada, konuşan Vergi Müfettişleri Derneği İstanbul Şube Başkanı Fatih Çevikcan, Vergi Denetim Kurulu'nun önemine değinerek, Vergi Denetim Kurulu'nun 2011 yılındaCumhurbaşkanı Erdoğan'ın katkılarıyla kurulduğuna ve Maliye Bakanlığı'na bağlı ülkenin en büyük denetim birimi olduğuna dikkat çekti.

Çevikcan, "2011 yılında Vergi Denetimi Kurulu'nun kurulması ile Sayın Cumhurbaşkanımızın bahsettiği kast sistemi büyük ölçüde ortadan kaldırılmıştır. Ancak Vergi Denetim Kurulu bünyesinde A,B,C,Ç, şeklinde yürütülen grup ayrımı birçok sorunları beraberinde getirmektedir. Bu grup ayrımı üzerinden etkin olmaya çalışan Bürokratik Oligarşi tarafından önümüzdeki süreçte tekrar çok başlı denetim günlerine dönmek isteyenler, 'az olalım kıymetli olalım' telaşında olanlar mutlaka olacaktır. Ancak özellikle referandum sürecinden sonra başta Sayın Cumhurbaşkanımız, yüce Meclis'imiz ve Maliye Bakanımız olmak üzere buna izin vermeyeceklerine olan inancımız tamdır" şeklinde konuştu

Terör örgütleriyle finansal mücadelede vergi müfettişlerinin önemli rol oynadığını belirten Çevikcan, "Terörün finansmanın önlenmesinde, kara para ile mücadelede, vatandaşlardan toplanan ekonomik değerlerin terör örgütlerinin finansmanına ve propagandası amacıyla kullanılmasının önüne geçilmesinde vergi müfettişleri kritik görevlerde bulunmaktadır. Özellikle hain 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında FETÖ'ye doğrudan yardım eden iktisadi kurum ve kuruluşlar, dernek ve vakıfların mal varlıklarının hazineye intikali için KHK ile oluşturulan bütün komisyonların başında Vergi Müfettişleri görev yapmaktadır. Ayrıca PKK/KCK yapılanmasında kayyum atanan belediyelerin teftiş ve denetiminde vergi müfettişleri görev yapmaktadır. Bu komisyonlarda ve ilgili kurumlar nezdinde çalışmaların büyük kısmı tamamlanmak üzeredir. Vergi Denetim Kurulu kurulmadan önce 4 farklı unvan altında yaklaşık 4 bin denetim elemanı ile mücadele edilirken Vergi Denetim Kurulu'nun kurulmasından sonra yani günümüzde yaklaşık 10 bin vergi müfettişi ile bu mücadele yapılmaktadır. Bu nitelikte inceleme ve mücadelede zamanlamanın ne kadar önemli olduğu, millete ait olan ekonomik değerlerin aklanmadan, yurtdışına çıkarılmadan müdahale edilmesi gerekmektedir. Bu nedenle eğer Vergi Denetim Kurulu bugün olmamış olsaydı, bu incelemelerin tamamlanması uzun yıllar sürecekti".
"4 yılda bir şehir değiştirmek hem iş performansına olumsuz etkileri olmaktadır"
Vergi Müfettişleri Derneği İstanbul Şubesi olarak bazı talepleri olduğunu vurgulayan Çevikcan, "Mesleki bir örgüt olmamız nedeniyle bugün Vergi Denetim Kurulunda A grup Başkanlıklarında uygulanan zorunlu rotasyon + turne usulüyle görev yapan tek bakanlık müfettişleri bizleriz. Bugün artık zorunlu rotasyon uygulamasının sürdürülemez olduğu, zira ülkemizin her bir köşesinde görev yapmaya gönüllü Vergi Müfettişleri olduğunun bilinmesini isteriz. Artık bu noktada ortalama her 4 yılda bir şehir değiştirmek hem iş performansına hem de devlet hazinesine olumsuz etkileri olmaktadır. Bu yönde Bakanlığımızın gerekli düzenlemeleri yapmasını canı gönülden beklemekteyiz" dedi.

Bazı şirketlerin incelenmediği şeklindeki iddiaların gerçeği yansıtmadığını belirten Çevikcan sözlerini şöyle tamamladı: "Sürekli belli kesimler incelenirken bazı kesimler inceleme dışında tutulmaktadır. Bu Yanlış ama yaygın bir kanaattir, doğrusunu ise şöyle açıklayabiliriz; Vergi Denetim Kurulunda İnceleme yapılacak mükellef seçimi şu şekilde ortaya çıkmaktadır. Yapılan İhbarlar, bir vergi incelemesi neticesinde tespit edilen diğer mükellefler ve en önemlisi Risk analiz merkezi tarafından seçilen mükelleflerden oluşmaktadır. Risk analiz merkezinde vergi mükelleflerinin kendi beyanları, banka verileri, diğer kamu kurumu verileri vb. hususlar dikkate alınarak oluşturulan objektif kriterler belirlenmiştir. Bu kriterler doğrultusunda Vergi Denetim Kurulu tarafından mükellefler incelemelere alınmaktadır". - İSTANBUL
Alıntı
http://www.haberler.com/vergi-mufettisleri-dernegi-vmd-istanbul-sube-9249489-haberi/