DOĞRU OLSAM OK GİBİ YABANA ATARLAR BENİ, EĞRİ OLSAM YAY GİBİ ELDE TUTARLAR BENİ, NE FAKİRİ AÇ GÖRDÜM NE ZENGİNİ TOK, HEDEFİNE VARIR ELBET DOĞRULUK
19 Mayıs 2023 Cuma
Serez Kadısı ve Hayret Efendi
İstanbul Üsküdar‘dan bir meraklı Hayret Efendi, duyar ki Serez‘de çok tuhaf şeyler olurmuş. Serez’in bir de Kadı‘sı varmış ki dillere destan.
-Gidip şu memleketi ve şu adamı gözlerimle göreyim, “Ver elini Serez” deyip yola çıkar.
Şehre girerken ilk gördüğü bekçi, mübaşir kılıklı dört beş adamın taşıdığı bir tabut. Fakat mezara götürülen adam ikide bir kapağı yumruklayıp aralıktan başını çıkararak:
–Ben ölü değilim, Allah rızası için acıyın! Diri diri gömmeyin! diye feryat etmekte. Götürenler gayet sakin:
–Sus be! Amma da patırtı ettin… Sen ölmemiş olsaydın, hiç kadı efendi defin ruhsatı verir miydi? demekteler.
Çarşıya vardığında ezan okunmaktadır. Hayret Efendi, “Girip bir namaz kılayım” der. Mabede yönelir fakat o ne! Camiin alt katı meyhane. Merdivenlerden yukarı düşe kalka çıkan adamlar. Öğle namazı hakkıyla kalabalık ama çakırkeyf bir cemaat.
Mihrapta garip şiveli, tuhaf kılıklı bir adam, hakikaten dini kelâmlar etmekte fakat okuduğu her bölümün sonuna “derler!” eklemekte. Meselâ:
“Eşhedü enlâilahe illallah… derler…
Elhamdülillâhi Rabbül âlemîn…derler…
Kulhuvallahu ahed…derler…”
Hayret Efendi, bunca muammayı kendiliğinden çözemeyeceğini anlar… “Varayım kadı efendiye danışayım da bu garipliklerin mânâsı nedir bileyim” fikriyle makama gider.
–Kadı Efendi meşgul derler.
–Olsun, adalette gizlilik yok! deyip aldırmaz. Fakat kapıyı açtığına açacağına pişman olur. Hayret’in gözleri alnına fırlar… Çünkü koskoca kadı, cübbesiz mübbesiz… Hem de çırılçıplak bir kız ile…
Hayret Efendi “Allah Allah!” diye bir çığlık attıktan sonra şeytandan kaçar gibi kendini sokağa atar.
Fakat o ne? Bir mübaşir, peşinden seğirtip gelir:
Kadı efendimiz sizinle görüşmek ister ağam! “Bir müşkülü olsa gerek, o yabancıyı buraya getirin!” diye emir buyurdu.
–Fesuphanallah! Ne müşkülümüz kaldı ki? derse de mecburen huzura çıkarırlar. Kadı efendi, cübbe kavuk muntazam, kürsüye bağdaş kurmuş vakar ile onu beklemektedir.
–Esselamünaleyküm ey yabancı? Bir sualiniz mi vardı? Acele ile neden çıktınız? Vazifemizin hitam bulmasını beklemeniz gerekti.
–Bir de sorguya mı çekersiniz efendi? Evet çok müşkülüm vardı, geldim ya; gördüklerim bana yetti. Bu Serez anlattıklarından da betermiş?
-Hele biraz soluk alın, neye bu sitemler, nesi varmış Serez’imizin?
-Meselâ neydi o tabutta bağıran adam. Diri diri gömülmesine güya siz emir vermişsiniz?
–Ha o muuu? “Halep’te öldü” diye haberi gelmişti. Tabiî mirası bölüşüldü. Genç dul karısını başkasıyla everdik. İki küçük çocuğu şimdi o adamı “babaları” biliyorlar. Kadının yeni çocukları bile oldu… E şimdi, bu adam çıkagelmiş, “Ben diriyim” diyor. Ne yapsaydık yani! Esasen künyeden düşürülmüş o resmi merhumu gömdürmeseydik de bu mesut ailenin yuvasını mı yıksaydık? Çocuklarını perişan ve mirasçılarını tekrar yoksul mu kılsaydık?
Hayret Efendi yutkundu…
–Peki diyelim haklısınız… Ya o meyhanenin üst katındaki cami? Düşe kalka namaz kılan adamlar? O…
-Ha anladım, garibinize gitti değil mi? Fakat mesele şu ki…Bu bizim Serez halkı iyi Müslümandır ama dinimizi pek bilmezler, ibadetten de hoşlanmazlar, üstelik çok da içerler…
-Eeee?
-Eeeesi şu! Küpten başlarını kaldırmadıklarına, camii de uzak bulup gidemediklerine göre, biz ibadeti onlara yaklaştırıp, beş vakit namaza, böyle böyle alıştıralım, dedik. Nitekim meyhanede demlenirken, her beş vakitte de yukarı çıkıyorlar. Mabedin temizlik ve imarına da meyhaneci bakıyor, mecbur ettik herifi…
-İyi iyiii! Ya o her âyetten sonra “derler”i ekleyen imam?
–Bir kere imam değil o, hahamdır. Neyleyelim, böyle cemaate katlanacak imam bulunamıyor. Biz de bir haham efendiyle anlaştık. Aldığı paraya karşılık namaz kıldırıyor. Hem samimi olarak, dininden dönmediğini ve dualara da saygısını belirtmek için her Hak kelâmını telaffuzdan sonra “Müslümanlar böyle derler” demek istiyor.
-Pekâlâ kadı efendi! Hepsine peki desek bile, o sizin çıplak genç kızla manzaranız? O da tevil götürür mü artık?
-Tevil mevil ne demek efendi! O gördüğün, düpedüz bir davanın hukukî bir çözümü idi…
-Fesuphanallah! Nasıl bir dava çözümü yâni…
-Gördüğünüz o kızın kısmeti çıktı, yakında evlenecek. Fakat vaktiyle başından bir kaza geçtiğine dair söylenti olmuş. Oğlan babası makamımıza başvurdu…
-Eeee?
-Eeeesi meesi bu işte! Siz geldiğinizde biz dahi mahallinde ve bizzat tetkik etmekte idik… Hem maşallah kız oğlan kız olduğu sabit görülmüştür.
Hayret Efendi:
–Anladım kadı efendi, anladım! dedi. Serez’de hiçbir gariplik acayiplik yok imiş. Bütün tuhaflık bizim kaidelerimizde imiş. İstanbul’a varıp aklım erdiğimce anlatırım!
Kaynak: Günboyu
16 Mayıs 2023 Salı
Tarihte Barabbas Olayı ve Kötülüğü Ödüllendiren Toplum alıntı https://gorus21.com/tarihte-barabbas-olayi-ve-kotulugu-odullendiren-toplum/
Barabbas olayı,İznik Konsül’ü tarafından kabul edilmiş dört İncil’de de yer alan ibretlik bir hikâyedir. Kur’an da isim vermeden aynı hadiseden bahseder.
Barabbas katil , zalim ve ırz düşmanı bir haydut olduğu için, Romalıların Yahudiye Valisi Pontius Pilatus (ölm. 36) tarafından zindana atılmıştı ve işin ilginç yanı da zindan arkadaşı Hz. İsa idi. Romalıların yerleşik geleneklerine göre Fısıh bayramlarında, valiler zindandaki mahkûmlardan halkın istediği birini affederlerdi. Geleneksel dinlerine zarar verdiği için, Hz. İsa’yı düşman bilen Allah ile aldatma propagandistleri, oylarını İsa değil, Barabbas lehine kullanmaları için halkı kandırdılar. Ve halk, Pliatus’tan İsa’yı değil, Barabbas’ı affetmesini istedi. Pilatus da isteğe uygun olarak Barabbas’ı serbest bıraktı. Yani halk; ışığın, aydınlığın, hak ve adaletin öncüsü, yüce Allah’ın “Kelimetullah” dediği o muazzez İsa Peygamber’i değil, cinayet ve ırza tecavüzün temsilcisi Barabbas’ı tercih etti. Sonuçta, halkın isteğiyle haydut Barabbas serbest bırakıldı, Hz. İsa çarmıha gerildi. Barabbas serbest kalır kalmaz ilk iş olarak birini öldürüp, bir başkasının da ırzına geçti ve yeniden hapse atıldı. Ertesi yıl Fısıh bayramında affedilmeye aday iki suçludan biri yine Barabbas’tı ve halk bu sefer de Barabbas’ın affedilmesi lehinde oy kullanmıştı.
Bu toplumlar, “Barabbasları yeğleyen toplum” olarak adlandırılır. Bunlar kötülük yapanları ödüllendiren toplumlardır ve Kur’an bu tip toplumlar için “Kötülük Toplumu” ifadesini kullanır.
Matah bir yönetim biçimiymiş gibi bir takım cafcaflı sözcüklerle süsledikleri demokrasiyi her yaptıkları pisliğin kamuflajı olarak kullanan Barabbas toplumlarına yakın tarihten verilebilecek en güzel örnek, Almanlardır. En kanlı Barabbaslardan biri olan Hitler de demokratik seçimlerle işbaşına gelmemiş midir? 3-5 kg erzağa, bir torba kömüre, 2 paket makarnaya oyunu satan ve bilinçli olarak cehalet ve fukaralık batağına batırılmış bizim toplumlar gibi toplumlarda siz hangi demokrasiden bahsedebilirsiniz ki?
Nietzsche der ki:
”Cahil bir toplum, özgür bırakılıp kendine seçim hakkı verilse dahi, hiçbir zaman özgür bir seçim yapamaz. Sadece seçim yaptığını zanneder. Cahil toplumla seçim yapmak, okuma yazma bilmeyen adama hangi kitabı okuyacağını sormak kadar ahmaklıktır! Böyle bir seçimle iktidara gelenler, düzenledikleri tiyatro ile halkın egemenliğini çalan zalim ve madrabaz hainlerdir…”
İşte başımıza belâ olan firavunları, hainleri, hırsız ve soyguncuları, böylesine koyun sürüsü haline getirilmiş, düşünce gücü elinden alınmış cahil insan kalabalıkları yaratmaktadır.
Tam bu noktada sözü Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’e bırakalım:
“Zalimleri yaratan sürüleşmiş halk yığınları, büyük zalim zağarların yedikleri haramlardan birer kırıntı kapabiliriz diye, onlara destek veren fino köpeklere benzerler. Ve bu finoluğu bir başarı sayarlar. Zavallı finolar, önlerine atılan kırıntılar karşılığında, kendilerinin ve çocuklarının yarınlarını mahvettiklerini bir türlü anlamak istemezler. Anlatmak isteyenlere de düşman kesilirler. Lût kavminin Hz. Lût’a söylediği, şu ‘namussuzluk belgesi’ sözü söylerler: “Çıkarın şunları kentinizden, yurdunuzdan. Bunlar temizlik ve dürüstlükte aşırı derecede titizlik gösteren insanlar.” (A’raf, 82; Neml, 56).
Zalimlerle onlara köpeklik eden sürünün rahatsızlık sebebi, her zaman işte bu ‘temizlik ve dürüstlük’ olmuştur. Başlarına geçecek adamın temiz ve dürüst olması onları verem ediyor. Sürüyü verem eden olguyu da göstermiştir Kur’an: “Lût’a da hükmetme gücü, yargılama yetisi ve ilim verdik. Onu, pislikler üretip duran bir kentten/bir ülkeden kurtardık. O kentte/ülkede yaşayanlar yoldan çıkmışlardan oluşan bir kötülük toplumuydu.” (Enbiya, 74). Bu Kur’ansal beyyine bize şu ölümsüz hakikatlerin altını çizme imkânı veriyor:
- İnsanoğlu, temizlik ve dürüstlüğüyle seçkinleşen kadrolardan rahatsız olabiliyor, onlara düşman kesilebiliyor, onları sırf bu nitelikleri yüzünden yerlerinden yurtlarından edebiliyor.
- Sürüleşmiş kitleye rahatsızlık veren dürüst ve temiz kişilerin temel nitelikleri; adaletle hükmetme yetisi ve ilimdir.
Demek ki, basit çıkarlar (örneğin, bir file yiyecek, birkaç torba kömür, birkaç paket makarna veya iane çadırlarında verilen bir-iki kap yemek vs.) karşılığında sürüleştirilmiş bir toplum, öncelikle ilim ve hikmet düşmanı kesilmektedir. Kur’an diyor ki, böyle bir topluma bir tek ad uygun düşer: ‘Kötülük toplumu’. Kötülük toplumu, çöküşü hak eden toplumdur.”
Kur’anî perspektiften bakıldığında yukarıdaki değerlendirmelerden bizim anladığımız, Türkiye toplumunun git gide bir Barabbas toplumu, yani “Kötülük Toplumu” olduğu gerçeğidir.
Yönetsel erki ele geçiren Barabbaslar, tüm Türkiye’yi dayanılmaz bir pislik kokusuna buladıkları 17-25 Aralık soygun ve talanlarını, demokrasi kılıfına büründürerek istedikleri kadar aklamaya çalışsınlar, yollara saçılmış lâğım ve cerahatin üstünü örtmeleri mümkün değildir. Ancak meclisteki çoğunluğuna güvenerek, formalite gereği yapılan oylamada Meclis Araştırma ve Soruşturma Komisyonu’nun 9 üyesinin verdiği kararla yasal olarak aklanmalarının önü açılan eski bakanlar sizce de bizim “kötülük yapanları ödüllendiren” bir toplum olma yolunda bir hayli yol kat ettiğimizi göstermiyor mu?
Unutulmamalıdır ki, Barabbasları tercih eden ve yapılan kötülükler karşısında tepki vermeyen toplumlar Kur’anî verilere göre Allah’ın lânetini beklemelidirler. Ve yüce Allah’ın böyle toplumlar için kestiği “gazap faturasını” mutlaka ödemek zorunda kalacaklardır.
Uğur GÖRGÜLÜ
07 Ocak 2015 – Antalya